Cemal Kaşıkçı cinayeti sonrası ABD-Suudi Arabistan ilişkileri Washington'da tartışıldı

Cemal Kaşıkçı cinayeti sonrası ABD-Suudi Arabistan ilişkileri Washington'da tartışıldı
Washington merkezli İslam ve Demokrasi Çalışmaları Merkezi tarafından düzenlenen panelde, Cemal Kaşıkçı cinayetinin ardından Suudi Arabistan'ın şeffaf bir şekilde hesap vermediği vurgusu öne çıktı.

 ABD'de düzenlenen panele katılan konuşmacılar, Cemal Kaşıkçı'nın öldürülmesinin ardından Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın şeffaf bir şekilde hesap vermediğine vurgu yaptı.

Washington merkezli İslam ve Demokrasi Çalışmaları Merkezi (CSID) tarafından Georgetown Üniversitesi'nde düzenlenen "Müslüman Ülkelerde Demokrasi ve İyi Yönetişim" başlıklı konferansa çok sayıda konuşmacı katıldı.

Cemal Kaşıkçı cinayeti sonrası ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinin kapsamlı şekilde tartışıldığı oturumda konuşmacılar, Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın (MBS) cinayet sonrasındaki süreçte uluslararası kamuoyu önünde hesap vermediğini vurguladı.

İnsan Hakları İzleme Örgütü Ortadoğu ve Kuzey Afrika Direktörü Sarah Leah Whitson, Kaşıkçı cinayetinin ardından uluslararası toplumun tepkisinin yetersiz kalmasını eleştirdi.

Whitson, "Suudi Arabistan ile ABD ve İngiltere gibi ülkeler arasında ciddi bir silah satışı mevcut. Peki Cemal Kaşıkçı'nın öldürülmesinin bedeli ne olacak? Tabii ki ABD'de Trump yönetimi sonsuza kadar yönetimde kalmayacak." diye konuştu.

- "Faturanın küçük bir bölümünü karşılıyor"

Whitson, Veliaht Prens bin Selman'ın, ülkesinde yaptığı reformlarla uluslararası toplumdan kredi kazandığına dikkati çekerek, "Ancak yapılan reformlar, Cemal'in öldürülmesinin faturasının çok küçük bir bölümünü karşılıyor. Kesinlikle bir şeyler yapılmalı." çağrısında bulundu.

Whitson, Suud yönetiminin bölgesel istikrarsızlıkta ve Yemen'de işlenen savaş suçlarında da payı olduğuna dikkati çekti.

ABD'de Donald Trump yönetiminin Suudi Arabistan ile ilişkileri kesmemek için gerekçe gösterdiği silah satışı ve istihdam rakamlarının "şişirilmiş" olduğunu vurgulayan Whitson, "Bunlar çok şeffaf yalanlar." eleştirisinde bulundu.

- "Suudi Arabistan MBS'den ibaret değil"

Babası Suudi Arabistan'da idamla yargılanan Georgetown Üniversitesinden Abdullah Alaoudh ise Suudi Arabistan'ın MBS'den ibaret olmadığını kaydetti.

Kaşıkçı cinayeti dahil birçok konuda Suudi Arabistan'daki bot hesapların sosyal medyada provakasyon yaptıklarına işaret eden Alaoudh, şu anda ülkede tutuklu bulunan birçok alim ve aktivistin işkenceye, cinsel saldırıya ve elektroşoka maruz kaldığını belirtti.

Denver Üniversitesinden Nader Hashimi de Suudi yönetiminin Kaşıkçı cinayetinde son derece kötü bir sınav verdiğini belirtti.

MBS'nin Kaşıkçı cinayetinin ardından özellikle ABD yönetimi ile yakın ilişkisini kullanarak süreci örtbas etmeye çalıştığını kaydeden Hashimi, "Bir gazeteci, kendi ülkesinin başkonsolosluğuna girdi ve bir daha çıkamadı, bunun hesabını da kimse vermedi." değerlendirmesini yaptı.

- Mısır'daki insan hakları sicili tartışıldı

Öte yandan aynı konferansın Mısır'la ilgili oturumuna katılan konuşmacılar, Abdulfettah Sisi yönetiminin insan hakları uygulamalarını sert şekilde eleştirdi.

George Mason Üniversitesinden Peter Mandaville, Mısır ile diğer Müslüman ülkelerdeki "siyasal İslam" tartışmalarının farklı olduğunu ve Mısır'ı ayrıca ele almak gerektiğini kaydetti.

"Arap dünyasına bakıldığında Mısır'daki siyasal İslam'ın durumu, daha karmaşık bir tablo çiziyor." ifadesini kullanan Mandaville, Ürdün ve Tunus gibi ülkelerde Müslüman Kardeşler'in yönetimde ve mecliste yer aldığına dikkati çekti.

Müslüman Kardeşler'in şu anda önünde iki gelecek ihtimali olduğunu belirten Mandaville, bunlardan birisinin ülkedeki sosyo-ekonomik gerginlik nedeniyle 2011'deki senaryonun bir benzerinin yeniden ortaya çıkması olduğunu vurguladı.

Müslüman Kardeşler'in başka gruplarla da bir araya gelerek yeni protestoları ateşleyebileceğine işaret eden Mandaville, ikinci olan ve olasılığı daha düşük ihtimalin ise Ürdün'deki gibi Müslüman Kardeşler'in ülkenin bazı organlarında yer alması olduğunu söyledi.

Long Islan Üniversitesi'nden Dalia Fahmy ise Sisi yönetiminin insan hakları sicilinin çok kötü olduğunu ve buna rağmen uluslararası kamuoyunda bu konunun ciddi şekilde tartışılmadığını ifade etti.

Yıllık konferansın Tunus'la ilgili son oturumunda ise Arap Baharı'nın ardından Tunus'ta görece olarak başarılı olan demokratik geçiş deneyimi ele alındı.

CSID Başkanı Radwan Masmoudi, Tunus'taki sürecin, Müslüman ülkelerdeki demokrasi deneyiminin ne kadar başarılı olabileceğini göstermesi bakımından çok önemli olduğunu ifade etti. Masmoudi, İslam ile demokrasinin uyumlu olduğuna yönelik birçok başarılı örnek olduğunu, aksi yöndeki iddiaların maksatlı olduğunu kaydetti.

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.