Beslenme yetersizlikleri kan hastalıklarına neden olabiliyor
Medicana Avcılar Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Adnan Özdolap: "Kan hücrelerin sayısının azalmasına neden olabilecek durumların başında beslenme yetersizlikleri gelir. Bu hücrelerin kemik iliğinde üretilmesi için gerekli olan folik asit ve B12 gibi vitaminlerin eksiklikleri halinde anemi tablosu meydana gelebilir"
13
Medicana Avcılar Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Adnan Özdolap, "Kan hücrelerin sayısının azalmasına neden olabilecek durumların başında beslenme yetersizlikleri gelir. Bu hücrelerin kemik iliğinde üretilmesi için gerekli olan folik asit ve B12 gibi vitaminlerin eksiklikleri halinde anemi tablosu meydana gelebilir." ifadelerini kullandı.
Medicana Avcılar Hastanesi'nden yapılan açıklamada, Dr. Özdolap çeşitli kan hastalıkları hakkında bilgilendirmede bulundu.
Oksijen, besin maddeleri ve hormonlar başta olmak üzere vücutta birçok maddenin taşınmasının kan dolaşımı vasıtasıyla gerçekleştiğini beliren Özdolap, "Kan dolaşımında oksijen taşınmasından sorumlu hücreler kırmızı kan hücresi (eritrosit) olarak adlandırılırken, bağışıklıktan sorumlu hücreler beyaz kan hücresi (lökosit), pıhtılaşmadan sorumlu hücreler ise trombositler olarak isimlendirilir. Bu hücreleri ve görevlerini olumsuz yönde etkileyen durumlar kan rahatsızlıkları olarak ifade edilir." değerlendirmesinde bulundu.
Dolaşım sisteminde yer alan hücrelerin sayısını ve yerine getirdikleri fonksiyonlarını olumsuz yönde etkileyen her türlü durumun kan hastalıkları içerisinde değerlendirilebileceğini aktaran Özdolap, şunları kaydetti:
"Örnek olarak eritrosit olarak isimlendirilen kırmızı kan hücrelerinin sayısının azalmasına ve dolayısıyla kanda taşınan oksijen miktarında azalma ile sonuçlanan durumlar anemi (kansızlık) olarak bilinen kan hastalığına neden olur. Hücrelerin sayısının azalmasına neden olabilecek durumların başında beslenme yetersizlikleri gelir. Bu hücrelerin kemik iliğinde üretilmesi için gerekli olan folik asit ve B12 gibi vitaminlerin eksiklikleri halinde anemi tablosu meydana gelebilir. Eritrositlerin içerisinde yer alan hemoglobin adlı demir içeren protein yapısı akciğer, kalp ve dokular arasında oksijenin taşınmasında görev alır. Dolayısıyla beslenme ile vücuda yeterince demir alınamaması halinde hemoglobin üretilemez ve kansızlık meydana gelir. Hemoglobin ile ilgili bir diğer kan hastalığı olan talasemide ise sorunun kaynağını anormal yapıda üretilen hemoglobin molekülü oluşturur. Hemoglobin üretimi ile ilgili genlerdeki bir mutasyon sonucu meydana gelen talasemi hastalığı ailesel geçiş gösteren genetik hastalıklar arasında yer alır."
- "Trombosit sayısının azalması risklidir"
Bazı DNA mutasyonlarının kemik iliğinde aşırı miktarda kırmızı kan hücresi (eritrosit) üretimi ile sonuçlanabileceğini beliren Özdolap, polisitemia vera olarak ifade edilen bu rahatsızlıkta kanın akıcılığının azalmasının pıhtılaşmaya karşı yatkınlık ile sonuçlanabileceği için dikkatli olunması gerektiğini vurguladı.
Pıhtılaşma ile ilgili sorunlara neden olan kan hastalıklarında asıl etkilenen hücreleri trombositlerin oluşturduğuna dikkati çeken Özdolap, "Trombositlerin sayısının normalin çok altına düşmesi halinde küçük travmalarda bile pıhtılaşmanın gecikmesi nedeniyle aşırı kanamalar görülebilir. Aynı zamanda trombosit sayısının azalması, kişiyi iç kanama açısından da riskli duruma sokar. Trombosit sayısında azalma dışında bu hücrelerin pıhtılaşma görevini yerine getirmesi için gerekli olan çeşitli protein yapıdaki faktörlerin eksikliği halinde ise hemofili olarak adlandırılan kan hastalığı meydana gelir." ifadelerini kullandı.
Özdolap, kanamaya yatkınlık ile seyreden hemofili hastalığının talasemi hastalığı gibi genetik geçiş gösteren hastalıklar arasında yer aldığına değinerek, "Trombositlerin sayısının normalin çok üstünde olması halinde ise pıhtılaşmaya karşı yatkınlık oluşur. Büyük damarlarda oluşabilecek pıhtılar, kalp ve beyin gibi yapılara giden kan dolaşımını engelleyerek inme ya da kalp krizi gibi durumlar ile sonuçlanabileceği için önem arz eder." değerlendirmesinde bulundu.
Bağışıklık sisteminin önemli bir parçası olan beyaz kan hücrelerinin sayısının azaldığı durumlarda ise vücut direncinin düştüğünü ve enfeksiyon hastalıklarına yatkınlığın arttığına işaret eden Özdolap, "Kemik iliğini etkileyen çeşitli hastalıklarda, dalağın aşırı aktivite göstermesi halinde veya kemoterapi tedavisi sonrasında lökopeni olarak adlandırılan beyaz kan hücre sayısının azalması meydana gelebilir. Lökosit sayısının normalin üstüne çıkması ise lösemi olarak adlandırılan kan kanseri hastalığında görülebilir. Ancak lösemide kemik iliğinde sürekli bölünerek sayıları normalin çok üstüne çıkan beyaz kan hücreleri tam olarak fonksiyon gösteremez." ifadelerini kullandı.
Özdolap, özellikle geceleri meydana gelen aşırı terleme ve boyun veya koltuk altı bölgesindeki lenf bezlerinde meydana gelen büyümenin, kişide lösemi varlığına dair ileri araştırmalar gerektiren bulgular olduğunu bildirdi.
23
Medicana Avcılar Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Adnan Özdolap, "Kan hücrelerin sayısının azalmasına neden olabilecek durumların başında beslenme yetersizlikleri gelir. Bu hücrelerin kemik iliğinde üretilmesi için gerekli olan folik asit ve B12 gibi vitaminlerin eksiklikleri halinde anemi tablosu meydana gelebilir." ifadelerini kullandı.
Medicana Avcılar Hastanesi'nden yapılan açıklamada, Dr. Özdolap çeşitli kan hastalıkları hakkında bilgilendirmede bulundu.
Oksijen, besin maddeleri ve hormonlar başta olmak üzere vücutta birçok maddenin taşınmasının kan dolaşımı vasıtasıyla gerçekleştiğini beliren Özdolap, "Kan dolaşımında oksijen taşınmasından sorumlu hücreler kırmızı kan hücresi (eritrosit) olarak adlandırılırken, bağışıklıktan sorumlu hücreler beyaz kan hücresi (lökosit), pıhtılaşmadan sorumlu hücreler ise trombositler olarak isimlendirilir. Bu hücreleri ve görevlerini olumsuz yönde etkileyen durumlar kan rahatsızlıkları olarak ifade edilir." değerlendirmesinde bulundu.
Dolaşım sisteminde yer alan hücrelerin sayısını ve yerine getirdikleri fonksiyonlarını olumsuz yönde etkileyen her türlü durumun kan hastalıkları içerisinde değerlendirilebileceğini aktaran Özdolap, şunları kaydetti:
"Örnek olarak eritrosit olarak isimlendirilen kırmızı kan hücrelerinin sayısının azalmasına ve dolayısıyla kanda taşınan oksijen miktarında azalma ile sonuçlanan durumlar anemi (kansızlık) olarak bilinen kan hastalığına neden olur. Hücrelerin sayısının azalmasına neden olabilecek durumların başında beslenme yetersizlikleri gelir. Bu hücrelerin kemik iliğinde üretilmesi için gerekli olan folik asit ve B12 gibi vitaminlerin eksiklikleri halinde anemi tablosu meydana gelebilir. Eritrositlerin içerisinde yer alan hemoglobin adlı demir içeren protein yapısı akciğer, kalp ve dokular arasında oksijenin taşınmasında görev alır. Dolayısıyla beslenme ile vücuda yeterince demir alınamaması halinde hemoglobin üretilemez ve kansızlık meydana gelir. Hemoglobin ile ilgili bir diğer kan hastalığı olan talasemide ise sorunun kaynağını anormal yapıda üretilen hemoglobin molekülü oluşturur. Hemoglobin üretimi ile ilgili genlerdeki bir mutasyon sonucu meydana gelen talasemi hastalığı ailesel geçiş gösteren genetik hastalıklar arasında yer alır."
- "Trombosit sayısının azalması risklidir"
Bazı DNA mutasyonlarının kemik iliğinde aşırı miktarda kırmızı kan hücresi (eritrosit) üretimi ile sonuçlanabileceğini beliren Özdolap, polisitemia vera olarak ifade edilen bu rahatsızlıkta kanın akıcılığının azalmasının pıhtılaşmaya karşı yatkınlık ile sonuçlanabileceği için dikkatli olunması gerektiğini vurguladı.
Pıhtılaşma ile ilgili sorunlara neden olan kan hastalıklarında asıl etkilenen hücreleri trombositlerin oluşturduğuna dikkati çeken Özdolap, "Trombositlerin sayısının normalin çok altına düşmesi halinde küçük travmalarda bile pıhtılaşmanın gecikmesi nedeniyle aşırı kanamalar görülebilir. Aynı zamanda trombosit sayısının azalması, kişiyi iç kanama açısından da riskli duruma sokar. Trombosit sayısında azalma dışında bu hücrelerin pıhtılaşma görevini yerine getirmesi için gerekli olan çeşitli protein yapıdaki faktörlerin eksikliği halinde ise hemofili olarak adlandırılan kan hastalığı meydana gelir." ifadelerini kullandı.
Özdolap, kanamaya yatkınlık ile seyreden hemofili hastalığının talasemi hastalığı gibi genetik geçiş gösteren hastalıklar arasında yer aldığına değinerek, "Trombositlerin sayısının normalin çok üstünde olması halinde ise pıhtılaşmaya karşı yatkınlık oluşur. Büyük damarlarda oluşabilecek pıhtılar, kalp ve beyin gibi yapılara giden kan dolaşımını engelleyerek inme ya da kalp krizi gibi durumlar ile sonuçlanabileceği için önem arz eder." değerlendirmesinde bulundu.
Bağışıklık sisteminin önemli bir parçası olan beyaz kan hücrelerinin sayısının azaldığı durumlarda ise vücut direncinin düştüğünü ve enfeksiyon hastalıklarına yatkınlığın arttığına işaret eden Özdolap, "Kemik iliğini etkileyen çeşitli hastalıklarda, dalağın aşırı aktivite göstermesi halinde veya kemoterapi tedavisi sonrasında lökopeni olarak adlandırılan beyaz kan hücre sayısının azalması meydana gelebilir. Lökosit sayısının normalin üstüne çıkması ise lösemi olarak adlandırılan kan kanseri hastalığında görülebilir. Ancak lösemide kemik iliğinde sürekli bölünerek sayıları normalin çok üstüne çıkan beyaz kan hücreleri tam olarak fonksiyon gösteremez." ifadelerini kullandı.
Özdolap, özellikle geceleri meydana gelen aşırı terleme ve boyun veya koltuk altı bölgesindeki lenf bezlerinde meydana gelen büyümenin, kişide lösemi varlığına dair ileri araştırmalar gerektiren bulgular olduğunu bildirdi.
33
Medicana Avcılar Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Adnan Özdolap, "Kan hücrelerin sayısının azalmasına neden olabilecek durumların başında beslenme yetersizlikleri gelir. Bu hücrelerin kemik iliğinde üretilmesi için gerekli olan folik asit ve B12 gibi vitaminlerin eksiklikleri halinde anemi tablosu meydana gelebilir." ifadelerini kullandı.
Medicana Avcılar Hastanesi'nden yapılan açıklamada, Dr. Özdolap çeşitli kan hastalıkları hakkında bilgilendirmede bulundu.
Oksijen, besin maddeleri ve hormonlar başta olmak üzere vücutta birçok maddenin taşınmasının kan dolaşımı vasıtasıyla gerçekleştiğini beliren Özdolap, "Kan dolaşımında oksijen taşınmasından sorumlu hücreler kırmızı kan hücresi (eritrosit) olarak adlandırılırken, bağışıklıktan sorumlu hücreler beyaz kan hücresi (lökosit), pıhtılaşmadan sorumlu hücreler ise trombositler olarak isimlendirilir. Bu hücreleri ve görevlerini olumsuz yönde etkileyen durumlar kan rahatsızlıkları olarak ifade edilir." değerlendirmesinde bulundu.
Dolaşım sisteminde yer alan hücrelerin sayısını ve yerine getirdikleri fonksiyonlarını olumsuz yönde etkileyen her türlü durumun kan hastalıkları içerisinde değerlendirilebileceğini aktaran Özdolap, şunları kaydetti:
"Örnek olarak eritrosit olarak isimlendirilen kırmızı kan hücrelerinin sayısının azalmasına ve dolayısıyla kanda taşınan oksijen miktarında azalma ile sonuçlanan durumlar anemi (kansızlık) olarak bilinen kan hastalığına neden olur. Hücrelerin sayısının azalmasına neden olabilecek durumların başında beslenme yetersizlikleri gelir. Bu hücrelerin kemik iliğinde üretilmesi için gerekli olan folik asit ve B12 gibi vitaminlerin eksiklikleri halinde anemi tablosu meydana gelebilir. Eritrositlerin içerisinde yer alan hemoglobin adlı demir içeren protein yapısı akciğer, kalp ve dokular arasında oksijenin taşınmasında görev alır. Dolayısıyla beslenme ile vücuda yeterince demir alınamaması halinde hemoglobin üretilemez ve kansızlık meydana gelir. Hemoglobin ile ilgili bir diğer kan hastalığı olan talasemide ise sorunun kaynağını anormal yapıda üretilen hemoglobin molekülü oluşturur. Hemoglobin üretimi ile ilgili genlerdeki bir mutasyon sonucu meydana gelen talasemi hastalığı ailesel geçiş gösteren genetik hastalıklar arasında yer alır."
- "Trombosit sayısının azalması risklidir"
Bazı DNA mutasyonlarının kemik iliğinde aşırı miktarda kırmızı kan hücresi (eritrosit) üretimi ile sonuçlanabileceğini beliren Özdolap, polisitemia vera olarak ifade edilen bu rahatsızlıkta kanın akıcılığının azalmasının pıhtılaşmaya karşı yatkınlık ile sonuçlanabileceği için dikkatli olunması gerektiğini vurguladı.
Pıhtılaşma ile ilgili sorunlara neden olan kan hastalıklarında asıl etkilenen hücreleri trombositlerin oluşturduğuna dikkati çeken Özdolap, "Trombositlerin sayısının normalin çok altına düşmesi halinde küçük travmalarda bile pıhtılaşmanın gecikmesi nedeniyle aşırı kanamalar görülebilir. Aynı zamanda trombosit sayısının azalması, kişiyi iç kanama açısından da riskli duruma sokar. Trombosit sayısında azalma dışında bu hücrelerin pıhtılaşma görevini yerine getirmesi için gerekli olan çeşitli protein yapıdaki faktörlerin eksikliği halinde ise hemofili olarak adlandırılan kan hastalığı meydana gelir." ifadelerini kullandı.
Özdolap, kanamaya yatkınlık ile seyreden hemofili hastalığının talasemi hastalığı gibi genetik geçiş gösteren hastalıklar arasında yer aldığına değinerek, "Trombositlerin sayısının normalin çok üstünde olması halinde ise pıhtılaşmaya karşı yatkınlık oluşur. Büyük damarlarda oluşabilecek pıhtılar, kalp ve beyin gibi yapılara giden kan dolaşımını engelleyerek inme ya da kalp krizi gibi durumlar ile sonuçlanabileceği için önem arz eder." değerlendirmesinde bulundu.
Bağışıklık sisteminin önemli bir parçası olan beyaz kan hücrelerinin sayısının azaldığı durumlarda ise vücut direncinin düştüğünü ve enfeksiyon hastalıklarına yatkınlığın arttığına işaret eden Özdolap, "Kemik iliğini etkileyen çeşitli hastalıklarda, dalağın aşırı aktivite göstermesi halinde veya kemoterapi tedavisi sonrasında lökopeni olarak adlandırılan beyaz kan hücre sayısının azalması meydana gelebilir. Lökosit sayısının normalin üstüne çıkması ise lösemi olarak adlandırılan kan kanseri hastalığında görülebilir. Ancak lösemide kemik iliğinde sürekli bölünerek sayıları normalin çok üstüne çıkan beyaz kan hücreleri tam olarak fonksiyon gösteremez." ifadelerini kullandı.
Özdolap, özellikle geceleri meydana gelen aşırı terleme ve boyun veya koltuk altı bölgesindeki lenf bezlerinde meydana gelen büyümenin, kişide lösemi varlığına dair ileri araştırmalar gerektiren bulgular olduğunu bildirdi.