TEMD Diyabet Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Serpil Salman: "Türkiye, Avrupa'da diyabetin en sık görüldüğü ülkedir. Epidemiyolojik araştırmalara göre 1997 yılında yüzde 7,2 olan diyabetli oranı 2010 yılında yüzde 13,7'ye çıkmıştır. Bu artış devam ederse ülkemiz 2045 yılında, dünyada erişkin toplumda en fazla diyabetlinin yaşadığı ilk 10 ülke arasına girecektir"
14
Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği (TEMD) Diyabet Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Serpil Salman, Türkiye'nin, Avrupa'da diyabetin en sık görüldüğü ülke olduğunu belirterek, "Epidemiyolojik araştırmalara göre 1997 yılında yüzde 7,2 olan diyabetli oranı 2010 yılında yüzde 13,7'ye çıkmıştır. Bu artış devam ederse ülkemiz 2045 yılında, dünyada erişkin toplumda en fazla diyabetlinin yaşadığı ilk 10 ülke arasına girecektir." ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Salman, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, Dr. Frederick Banting tarafından 1921 yılında insülinin bulunup ilaç olarak kullanılmasından sonra, Banting'in doğum günü olan 14 Kasım ve haftasında Dünya Diyabet Günü aktiviteleri yapıldığını bildirdi.
Diyabetin büyük bir toplum kesimini ilgilendiren ve sıklığı giderek artan bir hastalık olduğunu belirten Salman, ancak diyabetlilerin birçoğunun hastalığının farkında olmadığını kaydetti.
Prof. Dr. Serpil Selman, yaşam boyu süren kronik bir hastalık olan tip 1 diyabette pankreasın yeterince insülin hormonu üretemediğini, tip 2 diyabette ise üretilen hormonun dokular tarafınca yeterince kullanılamadığını ifade etti. Çocukluk çağında tip 1, erişkinlerde ise tip 2 diyabet görüldüğüne değinen Salman, son yıllarda obezitenin artışıyla çocukluk çağında da tip 2 diyabet görülmeye başlandığının altını çizdi.
Hastalığın kan şekerinin çok yükselmesi, çok idrar yapma, çok su içme, ağız kuruması gibi yakınmalarla kendisini belli ettiğini anlatan Salman, şunları kaydetti:
"Tüm diyabet olgularının yüzde 90'ını tip 2 diyabet oluşturur. Tip 2 diyabet genellikle kilo fazlalığı zemininde gelişir ve çoğu hastada kan basıncı ve kan yağlarının yüksekliği ile seyreder. Bu olgularda şeker yüksekliği başlangıçta çok fazla olmadığı için şikayetler genellikle geç ortaya çıkar. Bu nedenle hastalar bazen yıllarca, diyabet olduklarını fark etmeyebilirler. Her iki diyabetliden biri diyabetinin farkında değildir ama bu kişilerde hastalık bir yandan kalp damar sistemi başta olmak üzere birçok organa zarar vermektedir."
- "Türkiye'de her 7 erişkinden biri diyabet hastası"
Dünyada yaklaşık 463 milyon diyabet hastası olduğunu, körlük, böbrek yetmezliği, travmaya bağlı olmayan bacak kayıpları, kalp krizi ve inmelerin en sık nedeninin de diyabet olduğunu belirten Salman, "Türkiye, Avrupa'da diyabetin en sık görüldüğü ülkedir. Epidemiyolojik araştırmalara göre 1997 yılında yüzde 7,2 olan diyabetli oranı 2010 yılında yüzde 13,7'ye çıkmıştır. Bu artış devam ederse ülkemiz 2045 yılında, dünyada erişkin toplumda en fazla diyabetlinin yaşadığı ilk 10 ülke arasına girecektir." ifadelerini kullandı.
Türkiye'de her 7 erişkinden birinin diyabet hastası olduğunu ve sağlık bütçesinin yaklaşık dörtte birinin diyabet ve neden olduğu komplikasyonların tedavisine harcandığını vurgulayan Salman, diyabet tedavisinde ise istenilen hedeflere ulaşılamadığını bildirdi. Prof. Dr. Salman, "Ülkemizde tip 2 diyabet hastalarının ancak yüzde 40'ında, tip 1 diyabet hastalarının ise sadece yüzde 15'inde kan şekeri kontrolü sağlanabiliyor. Diyabetli bireylerde kan basıncı ve kan yağlarının kontrol altında olma oranı da oldukça düşük." değerlendirmesini yaptı.
Salman, tip 1 diyabetli hastalarda şeker ölçüm sistemlerinin SGK ödeme kapsamına alınmasının daha başarılı sonuçlar elde edilmesini sağlayacağının altını çizdi.
Basında ve sosyal medyada yer alan gerçek dışı veya abartılı haberlerin de hastalar için risk oluşturduğunu vurgulayan Prof. Dr. Salman, "Sosyal medyada gerçek dışı, hiçbir tıbbi kanıta dayanmayan bazı karışımlar, meyveler, içecekler kontrolsüz bir şekilde diyabete çare gibi sunulabilmekte, bu durum hastalarda ciddi sorunlara neden olabilmektedir." ifadelerini kullandı.
Obez diyabetlilerde belli koşullar altında, seçilmiş hastalara uygulanabilecek cerrahi girişimlerin "diyabet ameliyatı" olarak sunulmasına da tepki gösteren Salman, "Birçok hasta bu ameliyatları tüm diyabetli hastalarda uygulanabilecek, hastalığı yaşam boyu yok eden, hiçbir riski olmayan işlemler olarak düşünmektedir. Bu kişilerde ameliyat kararının endokrinoloji uzmanın da bulunduğu kurullar tarafından alınması ameliyat sonrası takipte risklerin azaltılması ve gereksiz ameliyatların önlenmesi bakımından önemlidir." değerlendirmesinde bulundu.
Diyabetli hastaların Kovid-19 enfeksiyonuna yakalanma riskinin diğer bireylerden daha yüksek olmadığını ancak hastalığın daha ağır seyrettiğini aktaran Salman, diyabete eşlik eden tansiyon yüksekliği, obezite gibi faktörlerin riski artırdığını kaydetti.
24
Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği (TEMD) Diyabet Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Serpil Salman, Türkiye'nin, Avrupa'da diyabetin en sık görüldüğü ülke olduğunu belirterek, "Epidemiyolojik araştırmalara göre 1997 yılında yüzde 7,2 olan diyabetli oranı 2010 yılında yüzde 13,7'ye çıkmıştır. Bu artış devam ederse ülkemiz 2045 yılında, dünyada erişkin toplumda en fazla diyabetlinin yaşadığı ilk 10 ülke arasına girecektir." ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Salman, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, Dr. Frederick Banting tarafından 1921 yılında insülinin bulunup ilaç olarak kullanılmasından sonra, Banting'in doğum günü olan 14 Kasım ve haftasında Dünya Diyabet Günü aktiviteleri yapıldığını bildirdi.
Diyabetin büyük bir toplum kesimini ilgilendiren ve sıklığı giderek artan bir hastalık olduğunu belirten Salman, ancak diyabetlilerin birçoğunun hastalığının farkında olmadığını kaydetti.
Prof. Dr. Serpil Selman, yaşam boyu süren kronik bir hastalık olan tip 1 diyabette pankreasın yeterince insülin hormonu üretemediğini, tip 2 diyabette ise üretilen hormonun dokular tarafınca yeterince kullanılamadığını ifade etti. Çocukluk çağında tip 1, erişkinlerde ise tip 2 diyabet görüldüğüne değinen Salman, son yıllarda obezitenin artışıyla çocukluk çağında da tip 2 diyabet görülmeye başlandığının altını çizdi.
Hastalığın kan şekerinin çok yükselmesi, çok idrar yapma, çok su içme, ağız kuruması gibi yakınmalarla kendisini belli ettiğini anlatan Salman, şunları kaydetti:
"Tüm diyabet olgularının yüzde 90'ını tip 2 diyabet oluşturur. Tip 2 diyabet genellikle kilo fazlalığı zemininde gelişir ve çoğu hastada kan basıncı ve kan yağlarının yüksekliği ile seyreder. Bu olgularda şeker yüksekliği başlangıçta çok fazla olmadığı için şikayetler genellikle geç ortaya çıkar. Bu nedenle hastalar bazen yıllarca, diyabet olduklarını fark etmeyebilirler. Her iki diyabetliden biri diyabetinin farkında değildir ama bu kişilerde hastalık bir yandan kalp damar sistemi başta olmak üzere birçok organa zarar vermektedir."
- "Türkiye'de her 7 erişkinden biri diyabet hastası"
Dünyada yaklaşık 463 milyon diyabet hastası olduğunu, körlük, böbrek yetmezliği, travmaya bağlı olmayan bacak kayıpları, kalp krizi ve inmelerin en sık nedeninin de diyabet olduğunu belirten Salman, "Türkiye, Avrupa'da diyabetin en sık görüldüğü ülkedir. Epidemiyolojik araştırmalara göre 1997 yılında yüzde 7,2 olan diyabetli oranı 2010 yılında yüzde 13,7'ye çıkmıştır. Bu artış devam ederse ülkemiz 2045 yılında, dünyada erişkin toplumda en fazla diyabetlinin yaşadığı ilk 10 ülke arasına girecektir." ifadelerini kullandı.
Türkiye'de her 7 erişkinden birinin diyabet hastası olduğunu ve sağlık bütçesinin yaklaşık dörtte birinin diyabet ve neden olduğu komplikasyonların tedavisine harcandığını vurgulayan Salman, diyabet tedavisinde ise istenilen hedeflere ulaşılamadığını bildirdi. Prof. Dr. Salman, "Ülkemizde tip 2 diyabet hastalarının ancak yüzde 40'ında, tip 1 diyabet hastalarının ise sadece yüzde 15'inde kan şekeri kontrolü sağlanabiliyor. Diyabetli bireylerde kan basıncı ve kan yağlarının kontrol altında olma oranı da oldukça düşük." değerlendirmesini yaptı.
Salman, tip 1 diyabetli hastalarda şeker ölçüm sistemlerinin SGK ödeme kapsamına alınmasının daha başarılı sonuçlar elde edilmesini sağlayacağının altını çizdi.
Basında ve sosyal medyada yer alan gerçek dışı veya abartılı haberlerin de hastalar için risk oluşturduğunu vurgulayan Prof. Dr. Salman, "Sosyal medyada gerçek dışı, hiçbir tıbbi kanıta dayanmayan bazı karışımlar, meyveler, içecekler kontrolsüz bir şekilde diyabete çare gibi sunulabilmekte, bu durum hastalarda ciddi sorunlara neden olabilmektedir." ifadelerini kullandı.
Obez diyabetlilerde belli koşullar altında, seçilmiş hastalara uygulanabilecek cerrahi girişimlerin "diyabet ameliyatı" olarak sunulmasına da tepki gösteren Salman, "Birçok hasta bu ameliyatları tüm diyabetli hastalarda uygulanabilecek, hastalığı yaşam boyu yok eden, hiçbir riski olmayan işlemler olarak düşünmektedir. Bu kişilerde ameliyat kararının endokrinoloji uzmanın da bulunduğu kurullar tarafından alınması ameliyat sonrası takipte risklerin azaltılması ve gereksiz ameliyatların önlenmesi bakımından önemlidir." değerlendirmesinde bulundu.
Diyabetli hastaların Kovid-19 enfeksiyonuna yakalanma riskinin diğer bireylerden daha yüksek olmadığını ancak hastalığın daha ağır seyrettiğini aktaran Salman, diyabete eşlik eden tansiyon yüksekliği, obezite gibi faktörlerin riski artırdığını kaydetti.
34
Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği (TEMD) Diyabet Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Serpil Salman, Türkiye'nin, Avrupa'da diyabetin en sık görüldüğü ülke olduğunu belirterek, "Epidemiyolojik araştırmalara göre 1997 yılında yüzde 7,2 olan diyabetli oranı 2010 yılında yüzde 13,7'ye çıkmıştır. Bu artış devam ederse ülkemiz 2045 yılında, dünyada erişkin toplumda en fazla diyabetlinin yaşadığı ilk 10 ülke arasına girecektir." ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Salman, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, Dr. Frederick Banting tarafından 1921 yılında insülinin bulunup ilaç olarak kullanılmasından sonra, Banting'in doğum günü olan 14 Kasım ve haftasında Dünya Diyabet Günü aktiviteleri yapıldığını bildirdi.
Diyabetin büyük bir toplum kesimini ilgilendiren ve sıklığı giderek artan bir hastalık olduğunu belirten Salman, ancak diyabetlilerin birçoğunun hastalığının farkında olmadığını kaydetti.
Prof. Dr. Serpil Selman, yaşam boyu süren kronik bir hastalık olan tip 1 diyabette pankreasın yeterince insülin hormonu üretemediğini, tip 2 diyabette ise üretilen hormonun dokular tarafınca yeterince kullanılamadığını ifade etti. Çocukluk çağında tip 1, erişkinlerde ise tip 2 diyabet görüldüğüne değinen Salman, son yıllarda obezitenin artışıyla çocukluk çağında da tip 2 diyabet görülmeye başlandığının altını çizdi.
Hastalığın kan şekerinin çok yükselmesi, çok idrar yapma, çok su içme, ağız kuruması gibi yakınmalarla kendisini belli ettiğini anlatan Salman, şunları kaydetti:
"Tüm diyabet olgularının yüzde 90'ını tip 2 diyabet oluşturur. Tip 2 diyabet genellikle kilo fazlalığı zemininde gelişir ve çoğu hastada kan basıncı ve kan yağlarının yüksekliği ile seyreder. Bu olgularda şeker yüksekliği başlangıçta çok fazla olmadığı için şikayetler genellikle geç ortaya çıkar. Bu nedenle hastalar bazen yıllarca, diyabet olduklarını fark etmeyebilirler. Her iki diyabetliden biri diyabetinin farkında değildir ama bu kişilerde hastalık bir yandan kalp damar sistemi başta olmak üzere birçok organa zarar vermektedir."
- "Türkiye'de her 7 erişkinden biri diyabet hastası"
Dünyada yaklaşık 463 milyon diyabet hastası olduğunu, körlük, böbrek yetmezliği, travmaya bağlı olmayan bacak kayıpları, kalp krizi ve inmelerin en sık nedeninin de diyabet olduğunu belirten Salman, "Türkiye, Avrupa'da diyabetin en sık görüldüğü ülkedir. Epidemiyolojik araştırmalara göre 1997 yılında yüzde 7,2 olan diyabetli oranı 2010 yılında yüzde 13,7'ye çıkmıştır. Bu artış devam ederse ülkemiz 2045 yılında, dünyada erişkin toplumda en fazla diyabetlinin yaşadığı ilk 10 ülke arasına girecektir." ifadelerini kullandı.
Türkiye'de her 7 erişkinden birinin diyabet hastası olduğunu ve sağlık bütçesinin yaklaşık dörtte birinin diyabet ve neden olduğu komplikasyonların tedavisine harcandığını vurgulayan Salman, diyabet tedavisinde ise istenilen hedeflere ulaşılamadığını bildirdi. Prof. Dr. Salman, "Ülkemizde tip 2 diyabet hastalarının ancak yüzde 40'ında, tip 1 diyabet hastalarının ise sadece yüzde 15'inde kan şekeri kontrolü sağlanabiliyor. Diyabetli bireylerde kan basıncı ve kan yağlarının kontrol altında olma oranı da oldukça düşük." değerlendirmesini yaptı.
Salman, tip 1 diyabetli hastalarda şeker ölçüm sistemlerinin SGK ödeme kapsamına alınmasının daha başarılı sonuçlar elde edilmesini sağlayacağının altını çizdi.
Basında ve sosyal medyada yer alan gerçek dışı veya abartılı haberlerin de hastalar için risk oluşturduğunu vurgulayan Prof. Dr. Salman, "Sosyal medyada gerçek dışı, hiçbir tıbbi kanıta dayanmayan bazı karışımlar, meyveler, içecekler kontrolsüz bir şekilde diyabete çare gibi sunulabilmekte, bu durum hastalarda ciddi sorunlara neden olabilmektedir." ifadelerini kullandı.
Obez diyabetlilerde belli koşullar altında, seçilmiş hastalara uygulanabilecek cerrahi girişimlerin "diyabet ameliyatı" olarak sunulmasına da tepki gösteren Salman, "Birçok hasta bu ameliyatları tüm diyabetli hastalarda uygulanabilecek, hastalığı yaşam boyu yok eden, hiçbir riski olmayan işlemler olarak düşünmektedir. Bu kişilerde ameliyat kararının endokrinoloji uzmanın da bulunduğu kurullar tarafından alınması ameliyat sonrası takipte risklerin azaltılması ve gereksiz ameliyatların önlenmesi bakımından önemlidir." değerlendirmesinde bulundu.
Diyabetli hastaların Kovid-19 enfeksiyonuna yakalanma riskinin diğer bireylerden daha yüksek olmadığını ancak hastalığın daha ağır seyrettiğini aktaran Salman, diyabete eşlik eden tansiyon yüksekliği, obezite gibi faktörlerin riski artırdığını kaydetti.
44
Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği (TEMD) Diyabet Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Serpil Salman, Türkiye'nin, Avrupa'da diyabetin en sık görüldüğü ülke olduğunu belirterek, "Epidemiyolojik araştırmalara göre 1997 yılında yüzde 7,2 olan diyabetli oranı 2010 yılında yüzde 13,7'ye çıkmıştır. Bu artış devam ederse ülkemiz 2045 yılında, dünyada erişkin toplumda en fazla diyabetlinin yaşadığı ilk 10 ülke arasına girecektir." ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Salman, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, Dr. Frederick Banting tarafından 1921 yılında insülinin bulunup ilaç olarak kullanılmasından sonra, Banting'in doğum günü olan 14 Kasım ve haftasında Dünya Diyabet Günü aktiviteleri yapıldığını bildirdi.
Diyabetin büyük bir toplum kesimini ilgilendiren ve sıklığı giderek artan bir hastalık olduğunu belirten Salman, ancak diyabetlilerin birçoğunun hastalığının farkında olmadığını kaydetti.
Prof. Dr. Serpil Selman, yaşam boyu süren kronik bir hastalık olan tip 1 diyabette pankreasın yeterince insülin hormonu üretemediğini, tip 2 diyabette ise üretilen hormonun dokular tarafınca yeterince kullanılamadığını ifade etti. Çocukluk çağında tip 1, erişkinlerde ise tip 2 diyabet görüldüğüne değinen Salman, son yıllarda obezitenin artışıyla çocukluk çağında da tip 2 diyabet görülmeye başlandığının altını çizdi.
Hastalığın kan şekerinin çok yükselmesi, çok idrar yapma, çok su içme, ağız kuruması gibi yakınmalarla kendisini belli ettiğini anlatan Salman, şunları kaydetti:
"Tüm diyabet olgularının yüzde 90'ını tip 2 diyabet oluşturur. Tip 2 diyabet genellikle kilo fazlalığı zemininde gelişir ve çoğu hastada kan basıncı ve kan yağlarının yüksekliği ile seyreder. Bu olgularda şeker yüksekliği başlangıçta çok fazla olmadığı için şikayetler genellikle geç ortaya çıkar. Bu nedenle hastalar bazen yıllarca, diyabet olduklarını fark etmeyebilirler. Her iki diyabetliden biri diyabetinin farkında değildir ama bu kişilerde hastalık bir yandan kalp damar sistemi başta olmak üzere birçok organa zarar vermektedir."
- "Türkiye'de her 7 erişkinden biri diyabet hastası"
Dünyada yaklaşık 463 milyon diyabet hastası olduğunu, körlük, böbrek yetmezliği, travmaya bağlı olmayan bacak kayıpları, kalp krizi ve inmelerin en sık nedeninin de diyabet olduğunu belirten Salman, "Türkiye, Avrupa'da diyabetin en sık görüldüğü ülkedir. Epidemiyolojik araştırmalara göre 1997 yılında yüzde 7,2 olan diyabetli oranı 2010 yılında yüzde 13,7'ye çıkmıştır. Bu artış devam ederse ülkemiz 2045 yılında, dünyada erişkin toplumda en fazla diyabetlinin yaşadığı ilk 10 ülke arasına girecektir." ifadelerini kullandı.
Türkiye'de her 7 erişkinden birinin diyabet hastası olduğunu ve sağlık bütçesinin yaklaşık dörtte birinin diyabet ve neden olduğu komplikasyonların tedavisine harcandığını vurgulayan Salman, diyabet tedavisinde ise istenilen hedeflere ulaşılamadığını bildirdi. Prof. Dr. Salman, "Ülkemizde tip 2 diyabet hastalarının ancak yüzde 40'ında, tip 1 diyabet hastalarının ise sadece yüzde 15'inde kan şekeri kontrolü sağlanabiliyor. Diyabetli bireylerde kan basıncı ve kan yağlarının kontrol altında olma oranı da oldukça düşük." değerlendirmesini yaptı.
Salman, tip 1 diyabetli hastalarda şeker ölçüm sistemlerinin SGK ödeme kapsamına alınmasının daha başarılı sonuçlar elde edilmesini sağlayacağının altını çizdi.
Basında ve sosyal medyada yer alan gerçek dışı veya abartılı haberlerin de hastalar için risk oluşturduğunu vurgulayan Prof. Dr. Salman, "Sosyal medyada gerçek dışı, hiçbir tıbbi kanıta dayanmayan bazı karışımlar, meyveler, içecekler kontrolsüz bir şekilde diyabete çare gibi sunulabilmekte, bu durum hastalarda ciddi sorunlara neden olabilmektedir." ifadelerini kullandı.
Obez diyabetlilerde belli koşullar altında, seçilmiş hastalara uygulanabilecek cerrahi girişimlerin "diyabet ameliyatı" olarak sunulmasına da tepki gösteren Salman, "Birçok hasta bu ameliyatları tüm diyabetli hastalarda uygulanabilecek, hastalığı yaşam boyu yok eden, hiçbir riski olmayan işlemler olarak düşünmektedir. Bu kişilerde ameliyat kararının endokrinoloji uzmanın da bulunduğu kurullar tarafından alınması ameliyat sonrası takipte risklerin azaltılması ve gereksiz ameliyatların önlenmesi bakımından önemlidir." değerlendirmesinde bulundu.
Diyabetli hastaların Kovid-19 enfeksiyonuna yakalanma riskinin diğer bireylerden daha yüksek olmadığını ancak hastalığın daha ağır seyrettiğini aktaran Salman, diyabete eşlik eden tansiyon yüksekliği, obezite gibi faktörlerin riski artırdığını kaydetti.