MRNA teknolojisi ile aşı üretim sürecinin daha kolay ve hızlı olduğunu kaydeden Yamamato, “Teoride kanser aşısı denenirse işe yarayacağına inanıyorum. Eğer bunun üzerine daha fazla yatırım ve çalışma yapılırsa 5-10 yıl içerisinde mRNA kanser aşısı üretebilecek hale geliriz. Teorik olarak bu mümkün”dedi. Kök hücre ile kanseri tedavisine de dikkat çeken Yamamoto, bunlardan en çok tercih edilen ve klinik çalışmalara dahil edileninin, bebek kordonundan izole edilen kök hücreler olduğunu söyledi.
Beyin Haritalama ve Tedavileri Derneği (Society for Brain Mapping and Therapeutics - SBMT) İcra Direktörü Dr. Vicky Yamamoto, kanserin kendini tekrarladığı zaman iyileşme sürecinin daha zor olduğu bir hastalık olduğunu söyledi.
Kanser içindeki kök hücreler hedefleniyor
Nöroonkoloji alanında önemli çalışmalar yürüten Vicky Yamamoto, kanser alanındaki araştırmalarının daha iyi bir tedavi için dokunun çevresindeki hücrelere zarar vermeden kanser içindeki kök hücreleri öldürmeye yönelik olduğunu kaydetti. Yamamoto, “Çünkü kanser iyileştirilse bile kanserin içindeki kök hücreler vücutta kalabilir. Kök hücrelere yaralı dokuları iyileştirmek için ihtiyacımız var ama kanser içindeki kök hücrelere ihtiyacımız yok ancak maalesef kanser içinde de kök hücreler bulunuyor.” dedi.
Kanser kök hücreleri, normal kök hücrelerden farklı
Kanser tedavisinde kök hücrenin önemine işaret eden Dr. Yamamoto, “Normal hücrelerde kök hücreler bulunmaktadır. Genel olarak kök hücreler günlük bedensel fonksiyonlar gibi normal fonksiyonlar için çok önemlidir. Günümüz çalışmaları gösteriyor ki, kanser hücrelerinde de kök hücreler bulunuyor ki bu durum istediğimiz bir durum değil. Kanserin kök hücre bulundurması, bizim çalışmalarımızı zorlaştıran bir faktör.
Kemoterapi sonucunda, kanser küçülüyor ve hatta kayboluyor. Fakat bazen kanser yeniden büyüyor ve insanlar bunun nedenini bilmiyor. Hastalar ikinci kanser vakalarında, daha ciddi bir vaka ile geri dönüyor. Aynı bölgedeki ikinci kanseri tedavi etmek daha zor oluyor. 20 yıl önceki çalışmalar bize gösteriyor ki bunun sebebi kanserin de kök hücre bulundurması. Normal hücrelerimizin kök hücreleri ne zaman ne kadar büyüyeceklerini, yenilemeyi ne düzeyde yapacaklarını biliyorlar fakat kanser kök hücreleri sadece bölünüp büyüyor ve buna sürekli devam ediyor.
Bu hücreler sürekli olarak bölündüğü için bütün vücuda yayılıyor ve genelde kanser hastaları bu yüzden ölüyor. Kanser kök hücreleri normal kök hücrelerden farklı olduğu için, kanser biyologları olarak bunları belirlemek ve ortadan kaldırmak çok önemlidir. Bu şekilde kanserli kök hücrenin yenilenmesini kontrol altına almayı, hatta tedavi etmeyi umuyoruz.” dedi.
Tümördeki kök hücre sayısının fazla olması tekrarlama riskini artırıyor
Bazı kanser çeşitlerinde kanserin içinde fazla kök hücre görülmediğini kaydeden Yamamato, “Bu tür hastalar kanser tedavisine daha iyi cevap bile verebilirler çünkü kök hücre sayısı az olan ve iyi farklılaşmış hücre sayısına sahip olan hastalar kanser tedavisine daha olumlu yanıt vermeye ve daha uzun yaşamaya eğilimli oluyorlar. Tümördeki kök hücre sayısı fazla olan hastaların ise tekrar kansere yakalanma riski daha yüksek oluyor ve tekrarlayan kanseri tedavi etmek daha zor olabiliyor.” dedi.
Biontech’in kanser aşısının teoride başarılı olması gerekiyor
Kanseri ortadan kaldırmak için gerçekleştirilen aşı çalışmalarına ilişkin de değerlendirmede bulunan Yamamoto, şunları söyledi:
“Biontech’in yürüttüğü çalışmanın teoride başarılı olması gerekiyor. Biontech, korona virüsü aşısı ile tanınsa da aslen kanseri tedavi etme amacıyla kurulmuş bir şirkettir. Bu şirket, kanser aşısından sonraki süreç çok uzun süreceği için kanser aşısı ile çalışma sürecini çok riskli bulmuş ama mRNA teknolojisine sahip oldukları için spesifik kanser proteinlerini tanımlamaya çalışmışlar. Bazı kanser türleri spesifik kanser proteinlerini üretmekle tanınırlar.
İnsanlar bunu kanser işaretleyici olarak kullanırlar. Koronavirüs pandemisi gündeme geldiği zaman, insanların hızlıca bir aşı üretilmesini beklemesiyle Biontech şirketi kanser çalışmalarına ara verip koronavirüs aşısına yöneldi. MRNA teknolojisi ile aşı üretim süreci daha kolay ve hızlıdır. Normal aşıların, mesela grip aşısının aksine bir yıl yerine birkaç ayda elde edilebilir. Teoride kanser aşısı denenirse işe yarayacağına inanıyorum.
Eğer bunun üzerine daha fazla yatırım ve çalışma yapılırsa 5-10 yıl içerisinde mRNA kanser aşısı üretebilecek hale geliriz.”dedi. (İşaretli cümlenin orijinali: İnanıyorum ki teoride eğer kanser aşısını denersek işe yaramalıdır. Eğer bunun üzerine daha fazla yatırım ve çalışma yapılırsa, 5-10 yıl içerisinde mRNA kanser aşısının üretebiliyor hale gelmiş olmalıyız. Bu konuda umutluyum, teorik olarak bu mümkün.”
Kanser tedavisi sürecinde şeker alımı düşürülmeli
Bir soru üzerine şeker ve kanser arasındaki ilişkiye de değinen Vicky Yamamoto, “Bildiğiniz üzere kanser, hücrelerin kontrolsüz bölünmesi ile oluşur. Kanser hücreleri, sürekli ve hızla büyürler. Vücudumuzun tabii ki bir miktar şekere ihtiyacı var. Gündelik yaşantınızda tükettiğiniz çikolata, pasta veya çayınıza koyduğunuz şeker sizin için bir enerji kaynağıdır.
Bildiğiniz üzere, şeker normal hücreler için önemlidir fakat kanser hücreleri daha fazla bölündükleri için şeker ihtiyaçları daha fazladır. Örneğin kemoterapi veya kanser tedavisi gören hastalara doktorların önemli uyarısı, pilav, makarna, hamur işi ve şekerlemeler gibi şeker ve karbonhidrat oranı yüksek besinleri tüketmemeleridir. Bunun sebebi, kanser hücrelerinin fazla şeker gördüğünde daha fazla bölünmesidir. Özellikle kanser tedavisi sürecinde, şeker ve karbonhidrat bakımından zengin besin alımını sınırlamak önemlidir.
Hastalarımıza şekeri tamamen kesmelerini söylemiyoruz, sadece alım oranını düşürmelerini öneriyoruz. Ve genel olarak, kanser hastası olmadan önce bile fazla şeker alımı vücudunuz için iyi değildir. Bana kalırsa hepsi dengeden ibarettir. Kansere yakalanmayı engellemek veya bu riski azaltmak için, yapılması gereken önemli bir şey beslenme düzenini dengelemektir. Bu dengeli beslenme şekli, az miktarda şeker ve karbonhidrat, sağlıklı ölçüde protein ve çok sayıda sebze içermelidir. Kanseri önlemek için bu beslenme düzeni oldukça önemlidir, ama özellikle tedavi sürecindeyken dengeli bir beslenme şeklinin öneminin farkındalığına sahip olmak gerekir.” diye konuştu.
Dr. Vicky Yamamoto, kanser tedavisine yönelik kök hücre tedavileri üzerinde çalışmalarının olduğunu belirterek “Bugünlerde kanser için kök hücre tedavilerimiz mevcut. Klinik çalışmalar var ancak klinik çalışma onaylanmış tedavi demek değildir. Hala sonucu onaylanmamış, bazen beş-on, bazen ise yüzlerce hasta üzerinde test yapılmaya devam edilen çalışmalardır. Bazen normal kök hücrelerin kullanıldığı tedavi çalışmaları vardır, bu tür araştırmalar sadece kanser kök hücrelerine odaklanmış çalışmalardır fakat benim çalıştığım alan kanserin nasıl direkt olarak tedavi edilebileceğidir. Ancak tabii ki bu alanda çalışmalarını sürdüren farklı bilim insanları da vardır.” dedi.
Kanser tedavisinde bebek kordonu…
Kök hücre ile kanseri tedavi etmenin birden fazla yolu olduğunu kaydeden Yamamoto, “Bunlardan en çok tercih edileni ve klinik çalışmalara dahil edileni, bebek kordonundan izole edilen kök hücreleri bağışıklık hücrelerine çevirerek kanser tedavisinde kullanmaktır. Anne bebek arasında oksijen gibi hayat devamlılığı için gerekli elementleri taşıyan bebek kordonunda bol miktarda kan bulunur.
Normal şartlarda bebek doğumundan sonra bu kordon atılıyor fakat aslında bebek kordonu kanser tedavisinde faydalı olabilecek olgunlaşmamış, genç kök hücreler barındırmaktadır. Bilim insanları tedavide bunu kullanabilir miyiz diye düşünmüşler. Yaptıkları deneyler sonucunda bunun cevabının evet olduğunu görmüşler fakat çalışmalar hala devam ediyor.”dedi.
Kök hücre tedavileri üzerindeki çalışmalar umut veriyor
Dr. Vicky Yamamoto, bilim insanları tarafından yapılan deneylerde bebek kordonundan izole edilen kök hücrenin laboratuvar ortamlarında yaralı dokuya enjekte edildiğinde dokunun iyileştiğinin gözlemlemlendiğini belirterek “Buradan çıkarttıkları sonuç, kök hücrenin kendini yenileyebilme yeteneğine sahip olduğudur. Bu deneyler sonrası aynı adımları uygulayarak kanseri tedavi etme çalışmalarında kök hücre kullanımının mümkün olup olmayacağı gündeme gelmiş.
Laboratuvarda yapılan deneyler sonucunda bebek kordonunda bulunan kök hücrelerin, kök hücrelerin çok özelleşmemiş hücreler olması sebebiyle normal hücrelerden çok farklı olduğunu gözlemlemişler. Kansere verilen kök hücre deneylerinin sonucunda kanseri tedavi etme becerisini gözlemleyememişler. Vücut içindeki bağışıklık hücrelerinin küçük kanser hücrelerine saldırması bilinen bir gerçektir. Bazı araştırmacıların yeni gündemi, kordondan izole edilen kök hücrelerin bağışıklık hücresi olarak özelleştirildiğinde kansere karşı savunma gösteren hücre sayısında bir artış elde edip edilmeyeceği olmuş. Son zamanlarda yapılan çalışmalar, böyle bir ihtimalin var olabileceğini kanıtlamış. Bu çalışmalar şu anda klinik olarak sürdürülerek test ediliyor.” dedi.