Güzelliği ve konumu itibarıyla bu zamana kadar pek çok filme ve şiire esin kaynağı olan Kız Kulesi, İstanbul şehrinin mimari tarihi eserlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Dopdolu tarihi ve eşsiz manzarasıyla hakkında her dönem birçok efsane türetilen Kız Kulesi günümüzde de şehrin en turistik mekanlarından ve şehrin mimari sembollerinden biri olarak görülmektedir. Nitekim hakkındaki efsaneler ile birlikte bu kule en az Topkapı Sarayı ve Sultanahmet Camii kadar ilgi çekici bir hal alıyor.
Kız Kulesi Genel Özellikleri
Kendi kadar küçük bir adacığın üzerinde inşa edilmiş olan Kız Kulesi, deniz seviyesinden 18 metre yüksekliğe sahip. Mimari yapı olarak 5 katlı olmasıyla dikkat çeken kule, Üsküdar İlçesi mevkiinde Bizans İmparatorluğu’ndan miras kalan son tarihi yapı olarak öne çıkıyor. Kulenin adı pek çok farklı dönemde birçok farklı isimle nitelendirilmiş. Nitekim antik dönemlerde kulenin adının Atina Kralı Chares’in eşinin ismi olan Damalis olduğu biliniyor. Hakkında pek çok efsaneni bulunduğu kule, Leandros’un Kulesi adıyla da biliniyor. Aynı zamanda Bizans döneminde Ackla denilen Küçük Kale olarak da isimlendirildiği kayıtlarda görülüyor. Tüm bu isimlerden sonra tarihi yapıya günümüzdeki Kız Kulesi adını verenler de doğal olarak Osmanlılar.
Geçmiş dönemlerde pek çok afetle boğuşan kulenin, yangın ve deprem gibi felaketlerden kullanılamayacak duruma gelinceye kadar hasar aldığı dönemler yaşadığı biliniyor. Dolayısıyla zaman zaman pek çok kere tadilat ve restorasyon gördüğü tarihi kayıtlarda yer alıyor. Ancak günümüzdeki görünümüne 2. Mahmut dönemindeki onarım çalışmalarından sonra kavuşuyor. Hatta bu çalışmaların bir nişanesi olarak padişahın tuğrasının, bir kitabe eşliğinde yapının girişine eklendiği biliniyor.
Kız Kulesi Efsanesi
İstanbul gibi dünyanın her tarihi döneminde kalabalık bir kent olmayı başaran bir şehrin sınırları içinde olmasına rağmen her isteyen kişinin dilediği gibi ulaşamayacağı bir noktada olması, bu mimari yapının başrolünde olduğu pek çok efsanenin kulaktan kulağa yayılmasına neden olmuş. Nitekim Kız Kulesi hakkında bilinen onlarca rivayet bulunmakta. Ancak Kız Kulesi’nin en çok anlatılan efsanesi, imparatorun kızı ile ilgili olanı olarak kabul ediliyor. Efsaneye göre Bizans İmparatorunun bir kızı olmuş. Bu haber karşısında çok sevindiği görülen imparator, prensesin doğum gününü imparatorluk çapında bayram ilan edece kadar ileri gitmiş. Ancak imparatorun bu mutluluğu çok uzun sürmemiş. Çünkü imparatorun çevresinde bulunan bilginlerin en yaşlısı ve sözüne en çok güvenilen kişi, imparatora kızının 18 yaşına gelmeden bir yılan tarafından ısırılacağını ve hayatını kaybedeceğini söylemiş.
Bizans İmparatoru yaşlı bilginin bu sözlerine kafasını takarak kızının sağlığını nasıl koruyabileceğini ve onun ölümüne nasıl engel olabileceğini düşünüp durmuş. Sonunda o dönemde virane halinde olan bu adacık üzerindeki binayı onartarak kızını yeni yapılan kuleye yerleştirmiş. Bu sayede kızının bir yılan tarafından ısırılarak ölmeyeceğini düşünen imparator bir süre sonra hüsrana uğramış. Çünkü kızının kule içinde güvenli olduğunu düşünen imparatorun kadere karşı gelecek kudreti yokmuş. Kızına ulaştırılan meyve sepetlerinin içinde adaya gelen bir yılan kızı ısırmış ve ölümüne sebep olmuş.
Kızının ölümüne çok üzülen Bizans imparatoru, prenses için tamamen pirinçten üretilen bir tabut hazırlatmış. Bunun ardından da yılanların kızına asla ulaşamaması için tabutu Ayasofya’nın en yüksek duvarlarından birinin üzerine yerleştirmiş. Günümüzde Ayasofya Müzesi’ni ziyaret ettiğiniz zaman görebileceğiniz bu tabutun üzerinde 2 delik bulunduğu da hemen fark edilebiliyor. Zira halk arasında Bizans imparatorunun kızının tabutu üzerinde yer alan bu 2 deliğin, ölümüne sebep olan ve ölümünden sonra da onu asla bırakmayan yılanın işi olduğu düşünülüyor.
Osmanlı Dönemi Efsanesi
Kız Kulesi hakkında bilinen bir diğer efsane de Osmanlı’nın hüküm sürdüğü tarihlerden bu yana geliyor. Ordusuyla birlikte İstanbul’u kuşatmaya gelen Battal Gazi, 7 sene boyunca kuşatmayı sürdürmüş ve karargahından ayrılmamış. Bu durumda da Bizans imparatoru en değerli hazinelerini ve kızını kuleye kapatmış. Battal Gazi bu haberi aldıktan sonra bir gece sessizce kuleye girmeyi başarmış. Bunun ardından hem aşık olduğu kız olan prensesi hem de imparatorluğunu en değerli hazinelerini almayı başaran Battal Gazi, atına atlayıp karargahını kurduğu bölgeden hızla uzaklaşmış. “Atı alan Üsküdar’ı geçti.” sözünün çıkış noktasının da bu efsane olduğu düşünülüyor.