Kültür-sanat alanında çok sayıda proje geliştiren ve destekleyen Doğuş Grubu’nun hayata geçirdiği Ara Güler Müzesi ve Leica Galeri İstanbul önemli bir sergi için ilk kez bir araya geldi. Proje kapsamında, İstanbul, New York ve Urfa ekseninde çalışmalarını sürdüren sanatçı Sinem Dişli’nin ‘Oyuklar ve Höyükler: Göbekli Tepe’ ye Bir Bakış’ isimli sergisi Ara Güler Müzesi ve Leica Galeri İstanbul’da aynı anda sanatseverlere kapılarını açıyor. Sergide sanatçı Sinem Dişli tarafından üretilen fotoğraf, video, resim ve enstalasyonlarının yanı sıra Ara Güler’in Göbekli Tepe fotoğrafları sanatseverlerle buluşacak. Yapı Kredi bomontiada’daki sergi bugünden itibaren 15 Ocak 2020 tarihleri arasında ziyaret edilebilecek.
Doğuş Grubu’nun kültür ve sanat alanında gerçekleştirdiği ilk fotoğraf sanatçısı müzesi olan Ara Güler Müzesi ile Leica’nın dünyadaki sayılı galerilerinden biri olan Leica Galeri İstanbul önemli bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Son yıllarda özellikle fotoğraf üretimiyle uluslararası başarılar elde eden ve 2007’den bu yana Göbekli Tepe ve çevresinde çalışmalar yürüten Sinem Dişli’nin, ‘Oyuklar ve Höyükler: Göbekli Tepe’ye Bir Bakış’ isimli sergisi Ara Güler Arşiv ve Araştırma Merkezi ile Leica Galeri İstanbul’un destekleriyle Yapı Kredi bomontiada’da kapılarını sanatseverlere açıyor.
16. İstanbul Bienali’ne paralel düzenlenen serginin ana odağını Şanlıurfa’da yer alan ve bilinen en eski tapınak olan Göbekli Tepe Arkeolojik Alanı oluşturuyor. Ara Güler Müzesi bu sergi kapsamında ilk kez genç bir sanatçıya kapılarını açıyor. Sergide Sinem Dişli’nin fotoğraf, video, resim ve enstalasyonları sanatseverler ile buluşuyor. Sanatçı, bu uzun dönemli projesinde ‘su ve taş üzerinden tarih okuması’ yaparken arkeoloji, jeoloji ve coğrafya gibi bilimlerden yararlanıyor. Belgeselle kurguyu harmanlayarak, bölgenin mitolojisine uygun sembollerle yaşam ve tarih döngüsünü, insanın kendine biçtiği rolleri sorguluyor. Urfa, İstanbul, New York arasında yaşayan sanatçı farklı medyumlar kullanarak evrensel dil olan sanat üzerinden ortak tarihimizi anlatıyor.
İLK KEZ İZLEYİCİYLE BULUŞTURUYOR
‘Oyuklar ve Höyükler: Göbekli Tepe’ye Bir Bakış’ sergisiyle aynı adı taşıyan sanatçı kitabı da okuyucularla buluşuyor. Ara Güler Müzesi tarafından hazırlanan kitapta Dr.Christopher Lightfoot, Prof.Dr.Wendy M.K.Shaw, Doç.Dr.Ahmet A.Ersoy, İpek Ulusoy Akgül’ün Sinem Dişli’nin işleri üzerine metinleri yer alıyor.
Doğuş Grubu’nun Ara Güler ile iş birliği sonucu 2016 yılında hayata geçirdiği Ara Güler Arşiv ve Araştırma Merkezi (AGAVAM) ve Ara Güler Müzesi’nin hedefinin Ara Güler’in çok yönlü sanatçı kimliğini ve ilham veren yaşamını gelecek nesillere aktarmak olduğunu söyleyen Doğuş Grubu Sanat Danışmanı Çağla Saraç şöyle konuştu: “Büyük usta Ara Güler’in adına yakışacak projeler üretmek ve sanatseverler ile buluşturmayı hedefliyoruz. Sinem Dişli’nin ‘Oyuklar ve Höyükler: Göbekli Tepe’ye Bir Bakış’ sergisi, Ara Güler Müzesi’nin üçüncü sergisi olmasının yanı sıra Leica Türkiye’nin bünyesinde bulunan Leica Galeri İstanbul ile gerçekleştirdiğimiz ilk ortak çalışma. Doğuş Grubu bünyesindeki iki sanat kurumunun sergi alanlarına yayılarak hem müstakilden hem de bütünsel izlenebilecek olan sergi, sanatçı Sinem Dişli’nin çeşitli medyumlar aracılığı ile Göbekli Tepe Arkeolojik Alanı, çevresi ve buluntuları üzerinden düşündüğü ve düşünmeye çağırdığı çalışmalarından oluşuyor. Sinem Dişli ile birlikte yaklaşık 11500 yıl önce Göbekli Tepe’nin ritüel ve yaşam alanlarını inşa eden toplulukların, 1995 yılından bugüne bilimsel kazı çalışmaları gerçekleştirmiş ekiplerin, 1998 yılında kazı ekibini alanda ziyaret eden Ara Güler’in, Leica Galeri İstanbul ve Ara Güler Müzesi’nin ve tüm bunları bugün bir araya getiren Doğuş Grubunun yarattığı telos’tur.
Leica Galeri İstanbul Direktörü Yasemin Elçi ise şunları söyledi:
“İnsanlık tarihinin yeniden yazılmasına vesile olan Göbekli Tepe’yi mitolojik, jeolojik ve arkeolojik katmanlarıyla okuması ve her birinin tarih ve bölge insanı üzerindeki etkisini gözlemlemesi Leica Galeri İstanbul ve Ara Güler Müzesi’ni ilk kez yapılacak bir ortak sergi fikrinde buluşturdu. Taşla meselesi bitmeyen topraklarda, yer altı ve üstünü birleştiren bir fabrikanın yine taş binaları arasında, en uzak tarihe en yakından bakan bir sergi ve bir kitap, dünyanın bilinen ilk tapınağı olan Göbekli Tepe’yi yaklaşık 12 bin yıl sonra bir çağdaş sanatçının yorumuyla buluşturuyor. Fotoğraf tarihinde iz bırakmış Leica, tarihle ilişkili sergileri ağırlayan dünya çapındaki galerileri, uluslararası fotoğraf arşivleri ve her dönem geleceğe miras kalacak isimlere yer verme misyonuyla, arkeoloji ve fotoğrafı birleştiren bir çağdaş sanatçı için anlamlı bir ev sahibi oldu. Ara Güler Arşiv ve Araştırma Merkezi ile Ara Güler Müzesi’nin Türkiye fotoğrafının bu benzersiz mirasını geleceğe taşıma hedefi, Ara Güler’in Türkiye’de fotoğraf ve arkeoloji ilişkisinin konuşulmaya başlanmasına vesile olan Afrodisias’ı keşfi, bugüne kadar hiç görülmemiş Göbekli Tepe fotoğrafları ise bu sergiye hem kültürel hem de tarihsel bir arka plan sundu.”
Göbekli Tepe’nin doğup büyüdüğü şehir olan Urfa’da yakın bir geçmişte keşfedildiğini belirten sanatçı Sinem Dişli “Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan bölgede, avcı-toplayıcıların kalker, bazalt ve çakmaktaşına şekil vererek yaklaşık 12 bin yıl önce inşa ettiği bu devasa yapının bir ritüel alanı ve gözlemevi olduğu düşünülüyor. Göbekli Tepe, yerleşik düzenin henüz belirmemiş olduğunun düşünüldüğü erken Neolitik dönemde dahi evreni anlama ve onun hareketlerini taklit eden mekanlar üretme arayışının varlığına işaret ederek karmaşık zaman çizelgemizde kritik bir noktaya oturdu. Bulunuşundan bu yana tarımsal, mimari, dini ve yaşamsal pratiklerle ilgili varsayımları çürüterek bilgi akışını ve bilgiye olan yaklaşımımızı dönüştüren bu yapı geleneksel tarih yazımına meydan okuyor. Öte yandan, Göbekli Tepe’ den bugüne uzanan tüm pratiklerimiz, yaşamı kavrayışımızdaki tüm değişiklikler, uzun bir mayalanma döngüsünün sadece birer parçası. Bölgede bugün bulunan gündelik ritüellerin, insan malzeme ilişkisinin mikrokozmosuna daha derinlemesine bakmanın ve onları kadim kökenlerine kadar izlemenin, tarihin yeniden yorumlanmasında ve çevremizle etkileşimimizde yeni yaklaşımlar sağlayacak verimli bir zemin oluşturabileceğini düşünüyorum” dedi.