Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Hatırlayın Cumartesi annelerini. Cumartesi anneleri için her cumartesi günü Galatasaray’a gidenler yok muydu. Cumartesi anneleri için oraya giden sanatçıları, çizeri, şimdi Diyarbakır’da belediye önünde evlatları dağa kaçırılmış annelerin yanına ne için gitmiyorlar? Çünkü bunlar ikiyüzlü. Bunlar dürüst değil" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Malatya İnönü Üniversitesinde düzenlenen "Önder İmam Hatipliler Buluşması"nda yaptığı konuşmada, “Biz de bir imam hatipli olarak, o büyük insanların talebesi olarak, bu yapıyı hiçbir zaman öksüz bırakmamak, boynu bükük koymamak için çalıştık. Büyüklerimizin, ağabeylerimizin, Celal hoca gibi dava adamlarının emaneti olan bu okulları üç beş kendini bilmezin insafına hiçbir zaman terk etmedik" dedi.
"İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığımızdan Cumhurbaşkanlığına kadar üstlendiğimiz tüm görevlerde imam hatip neslinin yetişmesine özel önem verdik" diyen Erdoğan, "Çünkü biz harcı bismillah denilerek karılan, her tuğlası bismillah denilerek konulan o güzel o çatı altında önce vefayı öğrendik. Bu çatı bize dürüstlüğü, samimiyeti, ülkesine, milletine ve bayrağına yürekten bağlı olmayı öğretti. Biz okullarda mücadeleyi, sabrı, dirayeti ve cesareti öğrendik. Biz imam hatiplerde ahlakı, dayanışmayı, yoklukta bile ekmeğimizi muhtaçlarla paylaşmayı öğrendik. Bu okullarda kardeşliğin, muhabbetin, birbirini sadece Allah için sevmenin eşsiz lezzetini tattık. Biz o kutlu çatı altında Afrikalı, Filistinli, Türkistanlı mazlumların dertleriyle dertlenmeyi öğrendik. Hepsinden önemlisi, hayat karşısında soylu bir duruş sahibi olmayı öğrendik. Bundan dolayı dört evladımın dördünü de imam hatip okullarına gönderdim, eğitim öğretimlerini de imam hatip okullarına emanet ettim. Bundan da çok çok huzurluyum. Kendim de imam hatip lisesi mezunu olmayı hayatım boyunca büyük bir gurur vesilesi olarak hep yüreğimde taşıdım. Son nefesimi verinceye kadar da imam hatipli olmanın onurunu bir şeref payesi olarak üzerimde taşımaya devam edeceğim" dedi.
İstanbul gibi uzun yılların ardından el değiştiren bazı belediyelerde 28 Şubat dönemini hatırlatan uygulamalara imza atıldığını söyleyen Erdoğan, "İmam hatiplilere ve gönüllü kuruluşlarımıza yönelik tacizlerin arttığı son günlerde bu buluşmamızın oldukça anlamlı olduğuna inanıyorum. Son seçimlerde kimi şehirlerimizde ortaya çıkan belli çevrelerdeki imam hatip hazımsızlığını tekrar hissettirdiğini görüyoruz. Özellikle İstanbul Büyükşehir gibi uzun yılların ardından el değiştiren bazı belediyelerde 28 Şubat dönemini hatırlatan uygulamalara imza atılıyor. Adeta bir öç alma duygusuyla, intikam hissiyle asılsız ve çarpıtma bilgilerle gönüllü teşekküllerimiz hakkında iftira kampanyaları yürütülüyor. FETÖ’vari taktikler kullanılarak üniversiteli kız çocuklarımıza güvenli yurt imkanı sunan vakıf ve derneklerimiz hedef haline getiriliyor. Basın yayın organlarında, özellikle sosyal medyada millete ve gençlere hizmetten başka bir gayesi olmayan kuruluşlarımıza yönelik itibar suikastları düzenleniyor. Seçimlerden önce öğrencilere burs vermekten, ücretsiz yurt sağlamaktan bahsedenler, koltuğa oturur oturmaz işe öğrenciye hizmet veren vakıf ve derneklere saldırmak ile başlıyorlar. Seçim döneminde inançlara saygıdan dem vuranlar, milletin saçıyla sakalıyla, kılık kıyafetiyle uğraşıyorlar. Şimdi İstanbul’da İETT’de şu anda sakallılarla uğraşıyorlar. Bunu biz 12 Eylül’de yaşadık. Ben de o zaman İETT’deydim. Ne kadar İETT’de o zaman sakallı varsa hepsini topladılar, sakalını kestiler. Benim de sakalım vardı. En son ben kalmıştım. Beni de çağırdılar. Ya sakal ya istifa dediler. Ben de ertesi günü istifamı verdim, ayrıldım. Ama ne kaybettim. 12 bin 500 TL alıyordum ve hemen özel sektörde bir işe başladım, dört kat fazlası maaşla işe girdim ve 50 bin aldım. Tüm tasarruf sahibi olan Allah, bir yerden kapıları kapatıyorsa birçok yerden farklı kapılar açıyor. Ve açıldı. Seçim döneminde takılan özgürlük maskesi, yerini bugün baskıya, fişlemeye, faşizmi aratmayan bir tahammülsüzlüğe bıraktı. Seçim öncesinde hiç kimsenin ekmek ve aşıyla oynamayacağız diyenler, daha şimdiden binlerce insanı kapı dışarı ettiler. Sevgi ve kucaklaşma sözlerinin yerini Suriyeli yetimlere verilen bir tas çorbaya göz diken, kimsesiz çocukları kapı dışarı eden, bölücülere gösterdiği empatiyi evladı dağa kaçırılan analardan esirgeyen, vicdansız, insafsız, nobran bir zihniyet aldı" diye konuştu.
SANATÇILARA ÇAĞRI
Cumartesi annelerini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Hatırlayın Cumartesi annelerini. Cumartesi anneleri için her cumartesi günü Galatasaray’a gidenler yok muydu. Cumartesi anneleri için oraya giden sanatçıları, çizeri, şimdi Diyarbakır’da belediye önünde evlatları dağa kaçırılmış annelerin yanına ne için gitmiyorlar? Çünkü bunlar ikiyüzlü. Bunlar dürüst değil. Taksim’de 12-13 tane ağacın yeri değiştiriliyor diye kıyametler koparanlar, ormanlarımız yakıldı. PKK bu ormanların yakılışını üstlendi mi? Üstlendi. Bu ormanların yakılışını üstelenen PKK’ya karşı şimdi çevre dostları, bunlara karşı ‘durun demiyorlar. Dürüst değiller, samimi değiller. Biz elif gibi dimdik duracak ve yolumuza devam edeceğiz. Biz Diyarbakır’daki il başkanlığı önünde malum partinin önündeki anaların yanındayız. Devlet olarak elimizden geleni yapıyoruz, takipçisiyiz. Kovalamaya devam ediyoruz. Bu terör örgütü kaçacak biz kovalayacağız. Er ya da geç bu işin de hesabını soracağız. Şu anda bazı sanatçılar sağolsun Diyarbakır’a ‘gidiyorlar, gittiler’ diye haberlerini aldım. Ben de şahsım ve milletim adına teşekkür ediyorum. Burada milletimizin uyanışı çok önemli. PKK terör örgütünün arkasına almış olan bu siyasi partinin neleri nasıl istismar ettiğini milletimizin bilmesi lazım. Milletimize bunları anlatmamız gerekir. Bunlar bizim üzerimizdeki büyük yüklerdir" dedi.
"MİNARELERİMİZDEN ALLAH-U EKBER NİDALARINA HASRET KALDIĞIMIZ DÖNEMLER YAŞANDI"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine şeyle devam etti:
"Tabii biz milletin değerlerini, kurumlarını hedef alan saldırılarla ilk defa karşılaşmıyoruz. Modern Türkiye’nin tarihi, azgın azınlığın sessiz çoğunluğu sindirmeye, baskı ve tahakküm altına almaya yönelik tacizleriyle dolu. Milletin kökleriyle bağını kopartmak, insanımızın hayat kurallarını kurutmak için daha önce de pek çok teşebbüs yapılmıştır. İlim, irfan ve hizmet yuvalarına tahammülsüzlük, maalesef toplumun belli bir kesiminde ideolojik saplantı halini almıştır. Tek parti döneminde ise bu ideolojik saplantı, adeta bir devlet politikasına dönüşmüştür. 80 yaş üstündeki büyüklerimize tek parti yılları sorduğumuzda alacağınız cevaplar, yokluktur, yoksulluktur, baskıdır. Camilerin emlak niyetine satıldığı, ibadethanelerin ahıra çevrildiği, Kur’an kurslarının kapatıldığı, medreselerin kapısına kilit vurulduğu günlerimiz oldu. Minarelerimizden ezanı muhammediyenin Allah-u Ekber nidalarına hasret kaldığımız dönemler yaşandı o günlerde. Kur’an-ı Kerim’in tren vagonlarında, ahırlarda, derme çatma binalarda, gizli saklı bir şekilde öğretildiği süreçlerden geçildi. Milletin cenazesini yıkayacağı gassal bile bulunamadığı, yazdığı kitaplardan dolayı alimlerimizin darağacına gönderildiği zor zamanlarımız oldu. Rahmetli Tahsin Baguoğlu, milli eğitim bakanı. Bir konferansını dinledim. Nasıl oldu da gassallık olayı, imam hatipler meselesi gündeme geldi. Kendisine İnönü, talimat veriyor. İmam hatip okulu açma noktasında değil, sadece cenazeleri yıkayacak gassal yok. İnönü, ‘Sadece cenazeleri yıkayacak gassal yetiştirmek için okullar açmanı istiyorum’ diyor. Yani imam hatiplerin bir vesile ile açılışı da böyledir. İmam hatipte bize bazı hocalarımız şunu derdi; ‘Ya siz ölü yıkayıcısı mı olacaksınız.’ Bize bu şekilde dediler. Bizim onurumuzla bu şekilde oynamaya çalıştılar. Onların gassal diye düşündüklerinden cumhurbaşkanı çıktı, başbakan çıktı. İşte bu noktadan hareketle bizim birliğimiz, beraberliğimiz, kardeşliğimiz çok ama çok önemli. Bizi bölmek, parçalamak gayreti içerisinde olanlar olabilir. Bu oyunu işte bu tablolar bozacak."
"ANADOLU’NUN ZEKİ ÇOCUKLARININ OKUYUP KAYMAKAM VALİ, HAKİM, SAVCI, DİPLOMAT OLMASINA TAHAMMÜL EDEMEDİLER"
Geçmişte insanların sakalından, kılık kıyafetinden dolayı polis tarafından sokaklardan toplandığını, Anadolu insanının takunyalı, mülteci diyerek aşağılanmaya çalışıldığını söyleyen Erdoğan, "Yeri geldi göbeğini kaşıyan adam, yeri geldi makarnacı, kömürcü, patatesçi diyerek insanımıza kan kusturdular, kin kusturdular. Yeri geldi ölü yıkayıcısı dediler. Başörtülü kızlarımıza sıkma baş diyerek hakaret ettiler. Anadolu’nun zeki çocuklarının okuyup kaymakam vali, hakim, savcı, diplomat olmasına tahammül edemediler. Ne dediler, sen git temizlikçi ol tarlada, bahçede çalış. Niye başörtülüden hakim, savcı doktor olamaz. Bunu yakıştırdılar. Ama hesapların üzerindeki hesap Rabbimizin hesabı. Bu tecelli etti. Bunun karşısında duramadılar. Onların kabullenemediği o makamların hepsine de imam hatip mezunları da geldi. Tek parti döneminden 27 Mayıs darbesine, 12 Mart’tan 12 Eylül’e ve 28 Şubat’a kadar demokrasinin askıya alındığı ara dönemler milletle ve milli iradeyle hesaplaşma aracına dönüştü. Özellikle medeniyet rejimimizi yeni nesillerimize aşılayan dernek, kurum ve vakıfları hedef aldılar. Ama başarılı olamadılar, her defasında hakkın ve halkın iradesi galip geldi" şeklinde konuştu.
(Cahit Özçelik/İHA)