Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı, AB Dış İlişkiler Konseyi’nin Kıbrıs Cumhuriyeti Münhasır Ekonomik Bölgesi’ndeki Türk sondaj çalışmalarına karşı aldığı karar “AB Dış İlişkiler Konseyi dün almış olduğu kararla Kıbrıs Türk halkının haklarını bir kez daha birlik dayanışması maskesi altında yok saymıştır” dedi.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı, AB Dış İlişkiler Konseyi’nin almış olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti Münhasır Ekonomik Bölgesi’ndeki Türk sondaj çalışmalarına karşı hedefli tedbirler uygulanması kararını eleştirdi. Yapılan yazılı açıklamada, “AB Dış İlişkiler Konseyi dün almış olduğu kararla Kıbrıs Türk halkının haklarını bir kez daha Birlik dayanışması maskesi altında yok saymıştır” denildi.
AÇIKLAMADA ŞU İFADELERE YER VERİLDİ:
“Açık ve net olarak belirtmek isteriz ki, Kıbrıs Adası Kıbrıslı Rumlara ait bir ada değildir; Kıbrıs Adası Kıbrıslı Rumların yönetiminde olan bir ada da değildir ve Kıbrıs Adası’nın geleceğine dair herhangi bir karar da Kıbrıslı Türkler yok sayılarak Kıbrıslı Rumlar tarafından verilemez. AB Dış İlişkiler Konseyi dün almış olduğu kararla Kıbrıs Türk halkının haklarını bir kez daha birlik dayanışması maskesi altında yok saymıştır. Kıbrıs Türk tarafı Kıbrıs Adası etrafındaki ve iki halka da ait olan hidrokarbon kaynakları konusunda iyi niyetli ve işbirliğine dayalı politikasını yıllardan beridir sürdürmektedir. Sürekli olarak yinelediğimiz üzere, bu kaynaklara dair işbirliği önerilerimizi 2011 yılından itibaren Kıbrıs Rum liderliğine yaptık. En son geçtiğimiz Temmuz ayında yeni bir öneri yaparak, GKRY’nin tek yanlı faaliyetlerinin neden olduğu açık provokasyondan doğan gerilimin azaltılmasına ve bu kaynaklara dair kararların birlikte alınmasına yönelik adımımızı attık. Bu işbirliği önerimiz de Rum tarafınca reddedildi ve tek yanlı adımlar atmaya devam edildi. Bu konuda provokasyon yapanın, maksimalist davrananın kim olduğu gün gibi açıktır. Bilinmelidir ki, AB içerisindeki dayanışma, Kıbrıs Türk halkının haklarının göz ardı edilmesinin gerekçesi olamaz. Bir anlaşma olmadan, Kopenhag kriterlerini açıkça ihlal etmesine rağmen, AB’ye tam üye olarak alınan yarım devlet GKRY ne meşrudur, ne de bu ada üzerinde tüm haklara sahip bir idaredir. BM’nin Kıbrıs müzakere tarihinin en kapsamlı çözüm şekli olarak ortaya attığı ve hem Kıbrıslı Türk hem de Rum meclislerinin onayıyla ilk kez iki halkın oylarına sunulan Annan Planı referandumları da göstermiştir ki, bu adada iki ayrı irade, iki ayrı halk ve iki ayrı yönetim bulunmaktadır. Bu gerçekler ’dayanışma’ kisvesiyle görmezden gelinemez. Açık ve net olarak belirtmek isteriz ki, Kıbrıs Adası Kıbrıslı Rumlara ait bir ada değildir; Kıbrıs Adası Kıbrıslı Rumların yönetiminde olan bir ada da değildir ve Kıbrıs Adası’nın geleceğine dair herhangi bir karar da Kıbrıslı Türkler yok sayılarak Kıbrıslı Rumlar tarafından verilemez. Kıbrıs Adası’nın geleceğine dair kararlar, Kıbrıs sorununun müzakere yoluyla nasıl çözüleceğine dair kararlar da dahil olmak üzere, adayı paylaşan iki halk tarafından verilir. Kıbrıslı Türklerin dışlandığı tüm kararlar, uluslararası hukuka da aykırılık içeren bahse konu Konsey kararı da dahil kabul edilmezdir. Yıllardır on binlerce insanını terör belası yüzünden kaybeden Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası hukuk temelinde, meşru müdafaa hakkını içeren Birleşmiş Milletler Şartının 51. maddesi uyarınca ve BM Güvenlik Konseyi’nin terörizme ilişkin kararları çerçevesinde, güvenliğini ve toprak bütünlüğünü korumak için sürdürdüğü teröre karşı mücadelesine ilişkin AB’nin sergilediği tavır üzücüdür. Terör bugün dünyamızda tüm insanlığı hedef alan en büyük sorunlardan biridir ve terörle mücadele tüm ülkelerin ortak paydası olmalıdır. Bu noktadan hareketle Türkiye’yi bu haklı mücadelesinde destekler ve bu harekatın en kısa sürede başarıyla tamamlanmasını temenni ederiz.”
(İHA)