Meme kanserinin kadınlarda en sık görülen kanser türü olduğunu ve kadınlarda kansere bağlı ölümlerde ikinci sırada yer aldığını söyleyen Prof. Dr. Mehmet Eser, “Günümüzde çok sık radyasyona maruz kalmaktayız. Kullandığımız cep telefonu ve diğer yüksek teknoloji ürünlerinin hayatımızı ne kadar olumsuz etkilediği zamanla anlaşılabilecek” dedi.
Meme kanserinin memenin süt kanallarının iç katmanındaki hücrelerden başlayan ve ilerledikçe meme dokusu içine, sonra lenf yolları ile koltukaltı lenf bezlerine ve en son aşamada da vücudun diğer organlarına yayılan bir kanser türü olduğunu söyleyen VM Medical Park Pendik Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Eser, bu kanser türünün kadınlarda en sık görülen kanser türü olduğunu ve kadınlarda kansere bağlı ölümlerde ikinci sırada yer aldığını vurguladı. Eser, meme kanserin yaygınlaştığının altını çizdi, nedenlerini sıraladı.
“ANGELINA JOLIE FARKINDALIK OLUŞTURDU”
Meme kanserinin nedenlerini sıralayan Prof. Dr. Mehmet Eser, “Kadın olmak başlı başına bir risk faktörüdür. Çünkü meme hücreleri üzerinde kadınlık hormonları olan östrojen ve progesteron hormonlarının yaptığı etki, meme kanserini tetikleyen faktörlerin başında gelmektedir. İlk adetini erken yaşta gören, geç menepoza giren, doğum yapmayan ve emzirmeyen kadınlarda meme hücreleri her ay düzenli olarak ve aralıksız hormonların etkisinde kalmaktadır. Bu durum meme kanserine yatkınlığı olan kadının erkenden meme kanserine yakalanmasında etkili olabilir. Meme kanseri hastalarının yüzde 75’inde ailesinde meme kanseri daha önce saptanmamıştır. Meme kanserinin yüzde 10’u genetik, yüzde 15’i ailesel meme kanseri olarak sınıfladığımız tiptedir. Genetik meme kanserinde ailede meme kanserine neden olan gen bozuklukları vardır. Bu genleri taşıyan kişilerde ömür boyu meme kanseri gelişme oranları oldukça yüksektir. Onun için bu kişileri tespit ettiğimiz zaman meme kanseri gelişmeden meme cildini koruyarak meme dokusunu boşalttığımız proflaktik subkutan mastektomi ameliyatını yapıyoruz ve yüzde 90’dan yüksek bir olasılıkla kanser gelişme riskini azaltıyoruz. Bilindiği üzere bu ameliyatı ünlü oyuncu Angelina Jolie de yaptırdı ve tüm dünyada bu riski taşıyan kadınların cesaretlenmesine ve farkındalığın artmasına etkisi oldu” dedi.
KOLTUK ALTI ROLL-ON’U UZUN SÜRE KULLANMAYIN
“Meme kanseri için şu ana kadar daha çok elimizde olmayan, kader diyebileceğimiz özelliklerden bahsettik” diyen Dr. Eser sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir de meme kanserine yol açabilen ve kaderimiz olmayan faktörler var. Bunlar beslenmemiz ve yaşam stilimizle ilgili faktörlerdir. Zeytinyağlı, posalı, daha çok bitkisel ağırlıklı Akdeniz diyeti ile beslenmenin meme kanserinden korunma bakımından olumlu, et ve yağdan zengin Batı tipi beslenmenin de olumsuz etkileri olduğu biliniyor. Düzenli günlük tüketilen alkol, sigara ve kırmızı et meme kanseri gelişimine neden olabilecek faktörler arasındadır. Tüm kanser olgularında olduğu gibi radyasyonun meme kanseri gelişimine neden olduğu bir gerçek. Günümüzde çok sık radyasyona maruz kalmaktayız. Kullandığımız cep telefonu ve diğer yüksek teknoloji ürünlerinin hayatımızı ne kadar olumsuz etkilediği biraz da zamanla anlaşılabilecektir. Çünkü radyasyonun kanser yapıcı etkisi vücutta birikmekte ve onlarca yıl sonra kanseri tetikleyebilmektedir. Özellikle menopoz sonrası kilo almak meme kanseri riskini artırmaktadır. Düzenli olarak spor yapmak, mesela her gün tempolu yarım saat yürümek meme kanseri riskini azaltmaktadır. Günlük kullanılan deodorantların mümkünse tenimize temas etmesinden, özellikle koltukaltlarına uygulanan roll-onları uzun süre kullanmaktan kaçınmak gerekir” şeklinde konuştu.
ELE GELEN LENF BEZESİ VARSA DİKKAT
Prof. Dr. Mehmet Eser, meme kanserinin en sık saptanan bulgusunun el ile veya radyolojik tetkiklerle tespit edilen meme kitlesi olduğunu belirtti. Eser, “Ancak meme kanseri meme ucundan sıkmadan kendiliğinden gelen bir akıntı, meme başı çekintisi, meme cildinde çekinti, portakal kabuğu gibi görünüme neden olan ödem, koltukaltında ele gelen bir lenf bezesi şeklinde de ortaya çıkabilir. Tanı ya el ile muayenede tespit edilen kitlelerden veya rutin mamografi veya ultrasonografi kontrollerinde tespit edilen şüpheli lezyonlardan yapılan iğne biyopsileri ile konur” dedi.
“MEME KANSERİNİN ASIL TEDAVİSİ AMELİYATTIR”
Meme kanserinin asıl tedavisinin ameliyat olduğunu ifade eden Prof. Dr. Eser sözlerini şöyle sürdürdü: “Erken evrede yakalanan meme kanserleri ameliyat edilir. Günümüzde en çok meme koruyucu cerrahi olarak nitelendirilen kanser kitlesinin çıkarıldığı ameliyatı yapıyoruz. Ancak bazen hasta isteği bazen meme kanserinin çok odaklı olması bizi memenin tamamını almaya mecbur bırakabilmektedir. Ameliyatın bir bölümü olan koltukaltı lenf bezlerinin durumu bekçi lenf bezi biyopsisi diye adlandırdığımız yöntem ile belirlenir. Ameliyat esnasında aynen meme kanseri hücrelerinin yayıldığı lenf yolları ile giden özel boyalar kullanarak koltuk altında kanserli hücrelerin ilk aktığı lenf bezlerini bulup çıkarıyoruz. Ameliyatta hazır bulunan patolog tarafından frozen ya da imprint inceleme ile bezlerde kanser olup olmadığı tespit edilir. Eğer meme kanseri koltukaltı lenf bezlerini yoğun bir şekilde tutmuşsa ameliyatta koltukaltı lenf bezi bölgesi temizlenir. Koltukaltı lenf bezlerinin diseksiyonu (halk tabiri ile kazınması-temizlenmesi) günümüzde çok tercih edilmeyen ve mecbur kaldıkça yapmadığımız ameliyat şeklidir. Çünkü koltukaltı lenf bezlerinin alınması ciddi lenf ödem dediğimiz kol şişmesine neden olabilmekte ve ömür boyu hasta yaşamını çok olumsuz etkileyebilmektedir. Meme kanserinde günümüzde de mastektomi yani memenin tamamının alınması ameliyatlarını yapmak zorunda kalıyoruz. Ancak hastalarımıza meme yokluğunu hiç hissettirmemek için meme derisini ve meme ucunu koruyarak meme dokusunu boşaltıp aynı seansta silikon veya kendi kas veya yağ dokuları ile meme yapmaktayız. Meme ameliyatları birçok kanser ameliyatına göre daha az ağrılı ve hastayı daha az sarsıcı ameliyatlardır. Hastanın yara iyileşme devresi geçtikten sonra gereken ek tedaviler kemoterapi ve radyoterapi yapılabilir. Ameliyat sonrası rutin dinlenme yeterlidir. Kemoterapi kişinin vücut direncini ciddi olarak baskıladığı için hastanın kemoterapi alırken kendini koruması, kalabalık ortamlardan, hasta kişilerden uzak durması gerekir.”