Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Ruslar, rejimin saldırmayacağına dair garanti verdi. Gözlem noktalarımız, Ruslarla anlaştığımız gibi bölgede istikrar ve güvenlikten emin olana kadar orada varlıklarını sürdürecek” dedi.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Norveç Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (NUPI) toplantısına katıldı. Türkiye-Norveç ilişkilerini ele alan Çavuşoğlu, Libya, Yemen ve Suriye’deki savaşlara, Kabil, El Paso ve Oslo’daki terör saldırılarına değindi. Bakan Çavuşoğlu, Türkiye’nin Suriye’de krizin başladığı 2011 yılından bugüne uluslararası çabaya katkı sağladığını dile getirdi. Bakan Çavuşoğlu, istikrarın sağlanması için Astana ve Soçi’de Rusya ve İran’la toplantılar yapıldığını hatırlattı. Esad rejimi ve destekçilerinin İdlib’de sivilleri hedef almasını engellemek adına tüm fırsatların kullanıldığını belirten Çavuşoğlu, Türkiye’nin yaklaşık 3.6 milyonu Suriyeli olmak üzere 4 milyon mülteciye ev sahipliği yaptığını hatırlatarak, "Türkiye, en çok mülteciye ev sahipliği yapan ülke” dedi. Suriye’de krizi besleyen terör örgütleriyle de mücadele edildiğini vurgulayan Çavuşoğlu, terörün ancak uluslararası işbirliği ile sonlandırılabileceğini sözlerine ekledi.
Konuşmasının ardından soruları yanıtlayan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye’nin Suriye’nin toprak bütünlüğüne bağlı olduğunu kaydederek, “Türkiye, muhalifler ile birlikte kontrolünü sağladığı bölge dâhil Suriye’nin toprak bütünlüğü destekliyor. Siyasi çözüme ulaştığımızda bu bölgeden ayrılacağız, ancak endişelerimiz var biz bu bölgeleri rejime bıraktığımızda ne olacak? Kimi zaman YPG ile anlaşıyor kimi zaman savaşıyorlar. Bu, Suriye’deki en karışık konudur. Düşünün aralarında savaşan terör örgütleri aralarında silah ticareti yapıyor. Sağlık ve gıda malzemeleri için ticaret yapmalarını anlarım ancak para için birbirlerine silah alıp satıp, o silahlarla birbirleriyle savaşıyorlar. Çoktan 500 insan öldü ve bir milyondan fazla insan yerinden edildi. 200 binden fazla insan da bizim sınırımıza dayandı. Buna hazırlıklıydık, sınırın diğer tarafımızda kamplarımız, çadırlarımız vardı. Eğer bu saldırganlık devam ederse korkarım ki Halep’te olandan daha büyük bir insanlık krizi yaşanacak. Yani demek istiyorum ki uluslararası toplum hala suskun, bu konu üzerinde daha fazla çalışmaya ihtiyacımız var. Aksi takdirde, Avrupa’nın güvenlik konusunda doğrudan sonuçlara neden olacaktır” ifadelerini kullandı.
BAKAN ÇAVUŞOĞLU, AÇIKLAMASINA ŞU ŞEKİLDE DEVAM ETTİ:
“Ülke olarak son 8 yılda 37 milyar dolar harcadık. Avrupa Birliği’nin haricinde uluslararası toplumdan 1 milyar dolardan az destek aldık. Bu savunmasız insanların daha fazla desteğe ihtiyacı var. Avrupa’nın 2018’in sonuna kadar 6 milyar euro göndermesi gerekiyordu ancak neredeyse 2019’un sonuna geldik bunun sadece 3’te 1’ini alabildik; 2 milyar euro. Biz mevzuatımızı değiştirdik, iş ve işçi piyasasına girmelerine izin verdik. Topluma adapte olabilmeleri için elimizden gelenin en iyisini yaptık, mesela sağlık sistemimizden ücretsiz faydalanma. Bu da Türk halkının en çok şikâyet ettiği konulardan biri oldu, Türkler bu tedavi için para ödüyor. Ne yazıkki 8 yıldan fazla oldu ve bu bir sosyal problem oldu. Ancak kimi zamanlarda, bazı siyasi partiler bu durumu yanıltıcı bir şekilde ele aldı ve bunu muhalefet özellikle seçim döneminde kullandı. Bu tür kampanyalar benim partimi destekleyenleri de etkiledi, nihayetinde biz neden Türkiye’ye geldiklerini unutmadık, rejim ve örgütlerin tehdidi altınlar. Onları zorla geri gönderemeyiz. Gönüllü geri dönüşlerini isteyebiliriz. Bayramlarda bazıları ülkesine geri dönüp orada kalıyor, medyaya ve muhalefete baktığınız zaman, ‘Oraya gidebiliyorlarsa neden kalmıyorlar’ diyorlar. Evet ailelerini ziyaret etmek için gidebiliyorlar ancak yaşam koşulları yeterli değil. Norveç’e müteşekkirim, Brüksel’de düzenlenen konferansta, Suriyeli mülteciler için 240 milyon dolardan fazla para hibe ettiler. Geri dönen Suriyelilerin eğitim, sağlık, elektrik ve su gibi temel ihtiyaçlarını giderebilmeliyiz. Türkiye olarak eğitime ve okullaşmaya öncelik veriyoruz. Ülkemizde 1 milyondan fazla okul çağında çocuk var. Şimdi 3’ünden 2’si okula gidebiliyor, hepsinin eğitim alabileceğinden emin olmak için yeni okullar inşa ediyoruz. Öğretmenlerin yarısı, Suriye ve diğer Arap memleketlerinden geliyor.”
“İRAN TANKERİ İSKENDERUN’A DEĞİL LÜBNAN’A DOĞRU GİDİYOR”
İdlib’deki duruma değinen Bakan Çavuşoğlu, “İdlib’de rejim, bir sürü kasaba ve şehri bombalıyor ancak sivilleri hedef alıyorlar bilhassa hastaneleri. Bunu yapmalarının amacı insanları yaşadıkları yerleri boşaltmalarını sağlamak, oluşturdukları göç dalgalarıyla Avrupa’ya problem çıkarmaya çalışıyorlar. Bu yüzden sivilleri hedef alıyorlar. Bu rejim kuvvetleri, bizim gözlem noktalarımıza zarar vermek istiyorlar, doğrudan hedef alıyorlar. Bu Ruslarla 3 gün önce Moskova’da tartıştığımız konulardan birisiydi. Ruslar, rejimin saldırmayacağına dair garanti verdi. Gözlem noktalarımız, Ruslarla anlaştığımız gibi bölgede istikrar ve güvenlikten emin kadar orada varlıklarını sürdürecek. Ruslar bize doğrudan hedef alınmayacağına dair güvence verdikleri için gözlem noktalarımızı kapatma gibi bir planımız yok. Öte yandan İran’dan petrol almıyoruz. İran’dan doğal gaz almaya devam ediyoruz ancak petrol almıyoruz. Özel şirketler ve rafineriler petrol almayı bıraktı, İran tankeri İskenderun’a değil Lübnan’a doğru gidiyor. Ne yazıkki Körfez bölgesinden çok sayıda komplo teorisi geliyordu. Bölgede tansiyonun doğrudan bazı Körfez ülkeleri sayesinde ister istemez azalmasından dolayı memnunuz. Başta ABD’yi cesaretlendirerek İran’a saldırmalarını istiyorlardı, şimdi ise karşı gelip, ‘Hayır, hayır, diyalogla çözebiliriz, İran’a saldırmayın’ diyorlar. Krizin azalması nedeniyle mutluyuz” açıklamasını yaptı.
(İHA)