Yapılan araştırmalara göre Alzheimer hastalarına yüzde 90 oranında kadınlar bakıyor. Bu kişilerin yüzde 34’ünde yani 3 kişiden 1’inde depresyon ve anksiyete gibi psikolojik problemler görülüyor. Hastaların bakımını sağlayan kişilerin yüzde 40’ını gelin veya damat, 30’unu çocuk, 10’unu ise torun, uzak akraba veya komşu oluşturuyor. Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Burcu Örmeci, belli bir aşamadan sonra hastanın tamamen tıbbi bakıma muhtaç hale geldiğini belirterek hasta yakınlarına profesyonel yardım almaları yönünde tavsiyede bulundu.
Alzheımer hastaları ve yakınları üzerine yapılan son araştırmalara göre, hastanın bakımını üstlenen kişilerin yüzde 90’ını kadınlar oluşturuyor. Bu kişilere yüzde 40 oranında gelin veya damadı bakarken aynı çalışma bakımı üstlenen kişilerin 3’te 1’inde depresyon ve anksiyete gibi psikolojik problemlerin yaşandığını gösteriyor.
400 BİN ALZHEİMERLİ HASTA
Türkiye’de yaklaşık 400 bin civarında Alzheimer hastası var. Klasik olarak yaşlı popülasyonunun hastalığı olarak bilinen Alzheimer, hastalar kadar onlarla ilgilenen kişilerin ruh sağlığı da etkiliyor. Son çalışmalar, hastalara yüzde 90 oranında kadınların baktığını gösterirken bu kişilerde depresyon ve anksiyete gibi psikolojik problemlerin görüldüğünü gösterdi. Hastalar kadar onların bakımını üstlenen kişilerin sağlığına da önem verilmesi gerektiğine dikkat çeken Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Burcu Örmeci, hasta ve hasta yakınları üzerine yapılan araştırmalarla ilgili şu bilgileri paylaştı:
EN ÇOK DEPRESYON VE ANKSİYETE
“Çalışmalar bakım verenlerin yüzde 90’ının kadın olduğunu gösteriyor. Bu kadınların üzerinde ciddi oranda bir yük var. Çünkü bakım verenlerin yüzde 64’ü ciddi sıkıntılar yaşıyor. Bu hayat kalitesi ölçekleriyle de kanıtlanmış. Alzheimer hastalarının bakımını üstlenen kişilerin yüzde 34’ünde yani 3 kişiden 1’inde psikolojik problemler var. Bu kişilerin tedavi olması gerekiyor. Bu problemlerden önde gelenler ise depresyon ve anksiyete. Depresyon ve anksiyete bütün hastalıkların temelinde yer alan kötü bir faktör. Bunun önüne geçmek için de ciddi çabaların harcanması gerekiyor.”
EN ÇOK GELİNLERİ BAKIYOR
Bakım verenlerin yüzde 40’ının kişinin gelini veya damadı olduğunu anlatan Doç. Dr. Burcu Örmeci, “Yüzde 30’uluk bir kısmı kişinin çocuğu; Bu çok ilginç bir rakam. Yüzde 10 kadarı torun, uzak akraba veya komşuyken yüzde 20-30 kadarı da eşten oluşuyor. Ama en büyük yüzdeye baktığımızda gelin ve damatlar karşımıza çıkıyor. Bu da Türkiye’ye özgü, daha doğrusu bizim coğrafyamızla ilişkili bir özellik. Avrupa’da bu rakamlar çok daha farklı. Alzheimer hastasına bakan ailelerin yüzde 60’ı ise destek alamadığını söylüyor. Aile bireylerinde genellikle yük belli bir kişinin üzerine biniyor. Bakım verenlerin yüzde 10’unun ise aile ilişkileri hastaya bakım nedeniyle bozuluyor. Bakımı üstlenen kişinin maddi yükü oldukça artıyor. Yüzde 10’u bu yükü kaldıramayacak düzeyde maddi zorluk çekiyor” diye konuştu.
HASTALARA NASIL YAKLAŞILMALI?
Bakım veren kişilerin profesyonel yardım alması gerektiğinin altını çizen Doç. Dr. Örmeci, “Belli aşamadan sonra artık hasta tamamen tıbbi bakıma muhtaç ve artık sosyal ilişkisi olmayan bir kişi haline geliyor. Bu aşamada hastaların profesyonel yardım alabilecekleri bakım merkezlerine yerleştirilmesi çok önemli çünkü bu aşamada tamamen sağlıklı olan bakım verenlerin durumu çok önemli. Çok ciddi bakım gereken ve yıpratıcı olan bu süreçte sağlıklı kişiler (bakım verenler) mutlaka hasta kişilerden öncelikli olmalıdır. Alzheimer hastasına bakmak için aileler dağılmamalıdır. Gelecek nesiller için ailenin birlikteliği çok önemlidir, çocuklar bakımsız kalmamalıdır. Bu kavramlara dikkat edilmesi toplum sağlığı açısından çok büyük önem taşıyor. Bakımı üstlenen kişiler genellikle yardıma ihtiyaçları olduklarını hissederler ama bunu talep etmekten utanırlar. Lütfen utanmasınlar, talep etsinler ve yardıma ihtiyaçları olduğunu bildirsinler.
Henüz tam bakım hastası haline gelmeden önce ise hastayla bir arada yaşamanın zorlukları vardır. Hastalar bu dönemde çok inatçı olabilirler ve olmadık şeyler isteyebilirler. Bu durum bakım verenleri çok zorlayabilir. ‘Tamam, olur yaparız, sabah olsun öyle’ gibi yapıcı kelimelerle hastayı yatıştırmak gerekir. Böyle durumlarda hastayla kesinlikle inatlaşmamak, mantıklı olarak açıklamaya çalışmamak gerekir. Ayrıca artık bazı şeyleri kalıcı olarak unutmuş olan hastaya bir şeyleri öğretmeye çalışmak boş bir çabadır, sadece hastada var olan bellek ve bilgiler desteklenmeli ve kullanılmalıdır, hastalar kesinlikle zorlanmamalıdır. Sevgi çok önemlidir, hastalara daima sevgiyle yaklaşmak gerekir” ifadelerini kullandı.
KÖTÜ BESLENME VE UYKUYA DİKKAT
Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Burcu Örmeci, hastalığın ötelenmesi veya bir miktar olsun hastalıktan kurtulma ihtimalinin artırılması adına yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:
“Bu da iyi beslenme, iyi uyku ve iyi ruh haliyle mümkün. Depresyonun Alzheimer hastalığına yatkınlık yaptığı biliniyor. Sosyal ilişkiler ne kadar zayıfsa ve fiziksel hareketlilik ne kadar azsa risk o kadar artıyor. Kötü beslenme ve kötü uyku düzeni riski artırıyor. Alzheimer hastalığından korunmak veya hastalığın tedavisi için ilaçlardan çok daha önemlisi günlük hayatımızı düzenleyerek yapabileceğimiz ufak tefek değişimlerdir.”