6. Din Şurası kapanış toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz gecesi din adamlarının okudukları salalar ve ezanlarla milleti direnişe çağırdığını belirterek, “Her biriniz o geceki duruşunuzla insanımızın gönlünde taht kurdunuz. Milletimiz sizin mücadelenizi de, sizlere saldıran bazı gafillerin ihanetini de asla unutmayacaktır” diye konuştu.
“MÜSLÜMANLAR DEVAYI YABANCILARDA ARIYOR”
Kendi meselelerini özgürce konuşmayan, tartışmayan Müslümanların başkalarının yönlendirmesine ve manipülasyonuna açık hale geldiğini söyleyen Erdoğan, “İstişare kültüründen uzaklaştıkça vahdetin yerini giderek tefrika almıştır. Ne yazık ki İslam ümmeti zamanla bir araya gelme, ortak iş yapma, sorunlarına müşterek çözüm üretme zeminlerini de kaybetmişlerdir. Bugün bile; Kudüs, Filistin, İslam düşmanlığı, terörle mücadele, adalet, insan hakları dahil pek çok meselemizde bu eksikliği görüyoruz. Müslümanlar sıkıntılarına devayı din kardeşlerinde değil, yabancılarda, batılılarda, batı başkentlerinde arıyor. Mezhep, meşrep ve çıkar eksenli yaklaşımlar İslam ümmetini ortak bir paydada buluşmaktan alıkoyuyor. Kişisel kavgalarını ümmetin üstünde gören bir anlayışın Müslümanlara verebileceği hiçbir şey yoktur. Türkiye olarak gerek ülkemize dair konularda, gerekse İİT gibi uluslararası platformlarda şura geleneğini tekrar ihya ederek bu zihniyeti değiştirmeye çalıştık. Müslümanların kutsallarına yönelik saldırılar karşısında harekete geçerek İslam dünyasının ortak tavır almasını sağladık. Kurumlarımızın inanlar arasında bir vahdet mekanizmasına dönüşmesi için çaba harcadık. İslam dünyasının üzerine serpilmiş ölü toprağını temizlemek için her alanda çalışmalar yürüttük. Yıllardır örselenmiş Müslüman öz güvenini yeniden diriltmek için içeride ve dışarıda çok büyük mücadeleler verdik. Sadece konuşmakla, karar almakla yetinmedik, aldığımız kararların hayata geçirilmesi için gayret sarf ettik. Tecrübelerimiz bize aşılması gereken en büyük sorunumuzun karar almak değil, alınan kararların uygulanması olduğunu gösteriyor. Fiiliyata dökülmeyen her karar yok hükmündedir” şeklinde konuştu.
“İSLAM BİZE GÖRE DEĞİL, BİZ İSLAM’A GÖRE HAREKET EDECEĞİZ”
Her 5 senede bir düzenlenen Din Şurası’nın çağın meselelerine İslami ve insani bakış açısıyla çözümler sunmayı hedefleyen bir platform olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “6. Din Şurası’nın ‘Sosyo-kültürel değişim ve Diyanet hizmetleri’ gündemi ile toplanması son derece isabetlidir. Zira bizim inancımızda din sadece belli mekanlara, haftanın belli günlerine hasredilmiş bir olgu değildir. Dinimiz İslam hayatımızın tüm alanlarını kuşatan, kucaklayan ve kurallar, yasaklar manzumesidir. Ticaretimizden beşeri münasebetlerimize, eğitim öğretimden evliliğe, temizlikten kılık kıyafete yaşantımızın her safhasını düzenleyen bir dine inanıyoruz. Bir Müslüman olarak günün 24 saati, yılın 365 günü, ömrümüzün sonuna kadar Müslümanca yaşamakla emrolunduk. Kur’an inananlar için dünya ve ahiret saadetinin anahtarı, Peygamberimiz ise bekarlığı, gençliği, evliliği, aile reisliği, dostluğu, savaşçılığı ve idareciliği ile bizim rehberimizdir. Allah, hatemül Enbiya olan Rasulü Ekrem Efendimizle (Sallallahü aleyhi ve sellem) birlikte dinini tamamlamış ve kemale erdirmiştir. Rabbimiz ayrıca, ‘Kur’an’ı biz indirdik, onu koruyacak olan da biziz’ diyerek kutsal kitabımızı muhafazası altına almıştır. Dinimiz İslam ve mukaddes kitabımız Kur’an Rabbimizin bu ilahi müjdesi gereğinde kıyamete kadar caridir, bakidir, mahfuzdur. Zaman ve şartlar değişse de İslam’ın nasları değişmeyecektir. Nerede ve hangi zamanda yaşarsak yaşayalım, Kelime-i Şehadet, namaz, oruç, hac, zekat bizler için farzdır ve öyle kalacaktır. Faiz, yalan, zulüm, kibir, iftira, tecessüs, zan, hırsızlık, masumu öldürmek ise yasak olmaya devam edecektir. Hangi sebeple olursa olsun Kur’an’ın emirlerini yok saymak, hafife almak veya hükümsüz kılmak bir Müslümana yakışmaz. Dolayısıyla dinde ekleme çıkarma yani bidat olmaz. ‘Bana uymuyor, zamana uymuyor, hoşuma gitmiyor, aklım almıyor’ bahanesi ile kimse nasları inkar edemez. Çünkü bir Müslüman dinini hayatın şartlarına göre, hayatını inancının esaslarına göre uyarlamakla mükelleftir. Şayet insan inandığı gibi yaşamazsa bir süre sonra yaşadığı gibi inanmaya başlar. Din, kişinin hayatına nüfuz etmezse kişi zamanla yapıp ettiklerini dinleştirme yanlışına düşer. Bunun için İslam bize göre değil, biz İslam’a göre hareket edeceğiz. Nefsimize ağır gelse de hayatımızın merkezine dönemin koşullarını değil, dinimizin hükümlerini yerleştireceğiz. Elbette bu süreçte aşırılığa, ifrata ve tefrite de kaçmayacağız. Özellikle dini hayattan tecrit eden sadece belli kalıplara, şekillere hapseden bir anlayışa itibar etmeyeceğiz. Dinimizin özüne sıkı sıkıya sahip çıkarak yüzümüzü daima geleceğe dönecek, hep ileriye doğru gideceğiz. İslam’ı çağlar üstü kılan hasletlerden birisi içtihada imkan vermesidir. İçtihat kapısının açık olması dinin insanın önüne çıkacak soru, sorun ve meseleye cevap üretebilmesi demektir. İçtihat kapısının kapadığını iddia etmek dinle hayat arasında muhkem bağı da yaralayacaktır. Bilhassa din ile insanın irtibatını kopartmaya yönelik girişimlerin arttığı bir dönemde bu konuda yeni bir tavır alınması gerekiyor” ifadelerini kullandı.