Bir sağlık sorunu olarak başlayan COVID-19 salgını iktisadi finansal ve sosyal yönleri olan çok boyutlu bir küresel krize evrildi. Böylesi kuvvetli bir belirsizliğin nasıl yönetileceği sorusunun önemi ise gün geçtikçe artıyor. Hazırladığı raporlarla Türkiye ekonomisine yol haritası çıkaran Türkiye Sınai Kalkınma Bankası TSKB son raporunda COVID-19 salgınını ele aldı. Ekonomik Araştırmalar departmanı tarafından hazırlanan COVID-19 Salgınına Karşı Türkiyenin Direncini Artırmak başlıklı rapor salgının derinleşen ekonomik etkilerini ortaya koyarken gelecek döneme de ışık tutuyor.
Feridun Tur Şakir Turan Cem Avcıoğlu ve Gül Yücel tarafından hazırlanan çalışma Uluslararası Para Fonunun IMF 14 Nisanda yayınladığı ve ilk hasarı ortaya koyan raporu hatırlatarak 2020 içerisinde 170 IMF üyesi ülkede kişi başına milli gelirin daralacağı beklentisine dikkat çekiyor.
TÜRKIYE IÇIN UYGUN FONLAMA IMKÂNLARIYLA RISKLERIN SINIRLANDIRILMASI MÜMKÜN
Rapora göre Türkiye ekonomisinin ihracat ve turizmden dolayı COVID-19 kaynaklı gelişmelere duyarlılığına paralel olarak büyüme görünümü üzerindeki aşağı yönlü riskleri de artıyor. Ancak uygun fonlama imkânlarıyla finansal kanalların güçlendirilebilmesi dolayısıyla risklerin sınırlandırılması mümkün.
Raporda ayrıca önümüzdeki dönemde şirketlerin arz ve talep taraflı sorunların yanı sıra küresel değer zincirindeki bozulmadan kaynaklı sorunlarla da karşılaşmaya devam edeceğine işaret edilirken şu ifadelere yer veriliyor: Bu nedenle şirketlerin mevcut işgücü ve üretimlerini koruması işletme sermaye ihtiyaçlarını makul maliyetlerle karşılayabilme kabiliyetlerine bağlı olacaktır. Finansal kriz dönemlerinde şirketler işletme sermayesi yönetimlerini iyileştirerek dış finansman ihtiyaçlarını azaltmaya çalışırlar. Ancak Covid-19 salgınının tüketici güvenini kırılganlaştırırken tüm sektörlere yaygın biçimde olumsuz etki etmesi işletme sermayesi yönetimindeki hedeflerin önünde engel teşkil ediyor. Bu nedenle şirketlerin somut bir ekonomik toparlanma gerçekleşene kadar likidite sorunlarının çözümünde dış finansmana başvurmaları olası görünüyor.
COVID-19 öncesi dünyanın gerçeklerinin COVID-19 sonrası dünyanın ihtiyaçları ile uyumlu hale getirilmesinin gerekliliğine işaret edilen raporda bu yöntemin uygulanması gereken üç temel alan ise şöyle sıralanıyor: Değer zincirinin yaşanan küresel şokun getirdiği olumsuz etkiden korunması işgücü piyasasının korunması ve desteklenmesi ve sanayi ve hizmetler sektörlerinin dönüşümünün kurgulanması.
Sıralanan bu alanlara uyumlu olarak şu prensiplerin de planlama sürecine katılması öneriliyor:
Her sektör ve sektör oyuncusu için sürdürülebilir yatırım duruşunun desteklenmesi Kapsayıcılık prensibi gereği en çok ihtiyacı olan gruplara en çok ihtiyaçları olan dönemde destek verilmesi Toplumsal cinsiyet dengesini gözeten ve iyileştiren adımların atılması Proaktif bir şekilde iklim risklerini dikkate alan bir duruşla planlamaların yapılması.
COVID-19 SALGININA KARŞI TÜRKIYENIN DIRENCINI ARTIRMAK BAŞLIKLI RAPORDA ÖNE ÇIKAN DIĞER SATIR BAŞLARI ISE ŞÖYLE:
Pandeminin doğrudan ve dolaylı etkileri karşısında hükümetlerin şirketlere destek olmak için attığı adımlar üç başlık altında toplanabilir. Firmaların nakit akımlarını iyileştirmek adına hükümetlerin 65i finansal koşullarda gevşemeye giderken 26sı firmaların mal ve hizmetlerine talebi canlandırdı. Hükümetlerin 53ü ise istihdam ve maaşlara yönelik destek paketleri açıkladı ve devlete ilişkin ödemelerde azaltıma ya da iptale gitti. Dünya çapında COVID-19un etkilerini azaltmaya yönelik çok sayıda finansman fırsatları sunuldu.
Bu fırsatlar genel olarak işgücünün korunmasına ve desteklenmesine ve küresel değer zincirindeki bozulmanın olumsuz etkilerinden sakınılmasına odaklanıyor. Türkiye ekonomisinin dış talep ve turizm faaliyetlerine olan duyarlılığı artarken COVID-19 kaynaklı gelişmelerin büyüme görünümü üzerindeki aşağı yönlü riskleri artırdığı görülüyor. Bununla birlikte uygun fonlama imkânlarıyla finansal kanalların güçlendirilmesi suretiyle bu risklerin sınırlanabilmesi mümkün. Türkiye imalat sanayi katma değerinin 5i Çinden gelen girdilerle yaratılmakta.
AB ülkelerinin imalat sanayi sektöründeki payı 6 dolayında. Bu nedenle önümüzdeki dönemde imalat sanayinin 10undan fazlasının tedarik zincirlerindeki aksamadan kaynaklı olarak girdi arzında sorun yaşama riskiyle karşı karşıya kaldığı görülüyor. UNCTADa 2020 göre Çinden ürün tedarikinde sorun yaşanması durumunda Türkiyede en çok etkilenecek sektörlerin tekstil giyim ve otomotiv olduğu görülmekte. Konu iklim sorumlu bir perspektiften değerlendirildiğinde kalkınma bankalarının COVID-19 sonrası dönemin kurgulanmasında daha fazla ön plana çıkabileceği görülüyor. Aynı bakış açısı yerel ve uluslararası kalkınma kuruluşları işbirliği ile pek çok sektörde yeşil patika ile uyumlu yeniden yatırım ihtiyacının var olduğuna da işaret ediyor.
Tüm iktisadi oyuncuların iş yapış şekillerini ve karar alma mekanizmalarını yeniden gözden geçireceği bu dönemde sektörler için de dönüşüm kaçınılmaz olacak. Bu dönüşümü düşünürken iki nokta öncelikli olarak karşımıza çıkıyor: Firmaların yeni döneme uyum sağlamak için yelpazelerini genişletmeleri ve bugüne kadar uyguladıkları iş pratiklerini dönüştürmeleri.