Kronik kalp hastalığı olan kişiler korona virüs (Covid-19) salgınında riskli grupta yer alıyor. Herhangi bir rahatsızlığı olmayan kişilerde Covid-19 enfeksiyonu sırasında kalp hasarı gelişebiliyor. Virüse bağlı hayatlarını kaybeden hastaların kalp kaslarında iltihapla karşılaşma sıklığı yüzde 20 iken bu kişilerin yüzde 10-15’inde koroner arter hastalığı, yüzde 5-10’unda kalp yetmezliği ve yüzde 5-10’unda beyin damarlarında hastalık saptanıyor. Analizlere göre de enfeksiyon sırasında kalp damar hastalığı tutulumunun görülme riski 5 kattan daha fazla artıyor.
COVID-19 enfeksiyonu ve kalp sağlığı ilişkisi hakkında bilgi veren Güven Hastanesi Kardiyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Emin Korkmaz, herhangi bir rahatsızlığı olmayan kişilerde Covid-19 enfeksiyonu sırasında kalp hasarının gelişebildiğini belirtti.
Kronik kalp hastalığı olanların korona virüs salgınında riskli grupta olduğunu vurgulayan Korkmaz, “SARS-CoV2 sadece zatürreye neden olmakla kalmaz, aynı zamanda kalp damar sistemi için de önemli etkileşime sahiptir. Kalp damar hastalığı için risk faktörlerini düşünelim. Erkek cinsiyet, ileri yaş, diyabet, hipertansiyon ve obezite gibi kalp damar hastalığı risk faktörleri olan hastalar aynı zamanda bu virüs ile enfekte olan grup içerisinde yaşamını kaybetme riski daha yüksek olan hastalardır. Ayrıca bilinen koroner ve beyin damar hastalığı olanlarda, inme geçiren hastalarda, COVID-19 enfeksiyonu daha ağır seyirli bir süreç geçirmekte ve daha fazla yaşam kaybı olmaktadır.
Ek olarak, hastaların önemli bir kısmında COVID-19 enfeksiyonu sırasında, hastane içi ölüm riskini artıran kalp hasarı gelişebilmektedir. Akut koroner hastalık tablosu denilen kalp kanlanmasının bozulduğu sendromlar, virüsün kalp kasını tutması yani miyokardit, miyokardite ve/veya genel durum bozukluğuna ikincil akut kalp yetmezliği, atar damar veya toplardamarlarda oluşan pıhtılar bu durumlara örnektir. Hastane yatışı sırasında gelişen bu tip bir kalp damar hastalığı durumu ve sonucu kötüleştirmektedir. Bu noktada değinilmesi gereken bir sorun da bu grup hastada izlenen ritim bozukluğudur. Ritim bozuklukları, kalp kasının tutulumuna bağlı olabileceği gibi, tedavide kullanılan ilaçlara da bağlı olabilir. Kalp damar hastalarının sağlığını etkileyebilecek diğer bir sorun da sağlık sisteminin istiap haddinin aşılması nedeniyle bu hastalara yeterli bakımın sağlanamaması veya hastaların enfeksiyon kaygısıyla hastaneye gitmekten kaçınmasıdır” dedi.
“ENFEKSİYON SIRASINDA KALP DAMAR HASTALIĞI TUTULUMUNUN GÖRÜLME RİSKİNİN 5 KATTAN FAZLA ARTTIĞINI GÖRÜLMEKTE”
Covid-19 salgını ile kalp yetmezliği ilişkisi hakkında bilgi veren Korkmaz, verilere göre şiddetli akut solunum sendromu (SARS) ve Orta Doğu Solunum sendromu (MERS) gibi önceki korona virüs salgınlarında kalp damar hastalığı tanısı ve komplikasyonlarının çok artığını aktararak, ”SARS’da izlenen kalbe ait komplikasyonlar; kan basıncı düşüklüğü, miyokardit, aritmiler ve kalbe bağlı ani ölümdü. SARS enfeksiyonu sırasında yapılan tanısal incelemede elektrokardiyografide, kalbin gevşeme ve kasılma işlevinde bozukluklar ve troponin başta olmak üzere kalp kası enzimlerinde yükselmeydi. MERS’de en sık gözlenen durum ise miyokardit ve kalp yetmezliğiydi. COVID-19 enfeksiyonu benzer kardiyak belirtilere sahip gibi görünüyor. COVID-19 enfeksiyonu olan hastaların otopsilerinde miyokarditle karşılaşılma sıklığı yaklaşık yüzde 20’dir. Hastaların hastane yatışları sırasında troponin gibi kalp enzim yüksekliği izlenmesi sıktır. Hayatını kaybeden hastaların yaklaşık yüzde 10-15’inde koroner arter hastalığı, yüzde 5-10’unda kalp yetmezliği ve yüzde 5-10’unda beyin damarlarında hastalık saptanmaktadır. İstatistiksel analizler de enfeksiyon sırasında kalp damar hastalığı tutulumunun görülme riskinin 5 kattan fazla arttığını göstermektedir. Akut komplikasyonların yanında, COVID-19 enfeksiyonu uzun dönemde de kalp damar hastalığı riskini arttırabilir. Bu virüse bağlı zatürresi gelişen kişilerde pıhtılaşmada artış ve vücutta yangının (inflamasyon) uzun süre devam ettiği bilinmektedir. Ayrıca SARS sonrası kan lipit düzeylerinde yükselme, metabolik tablonun bozulması, diyabet sıklığında artış gibi bozuklukların olduğu da bilinmektedir” ifadelerini kullandı.
“EVDE HAREKETSİZ KALMAK BU HASTA GRUBU AÇISINDAN TEHLİKELİDİR”
Sokağa çıkamayan 65 yaş üstü ve kronik kalp hastası vatandaşların hareketsiz kalmaması gerektiğine dikkat çeken Korkmaz, ”Evde hareketsiz kalmak bu hasta grubu açısından tehlikelidir. Kalp damar hastalığı riskini artırmanın yanı sıra var olan durumun da kötüleşmesine neden olabilmektedir. Bu durumun önüne geçebilmek için aerobik egzersizin yararları iyi bilinmektedir. Egzersiz yapmak sağlığın hemen her aşamasında olumlu etki yapmaktadır. Yeni veriler ileri yaş grubundaki kişilerde de egzersizin oldukça faydalı olduğunu ortaya koymaktadır. Ne kadar düzenli egzersiz yapılırsa sonuçlar o kadar iyidir. Beklenen yaşam süresi uzamakta, kan basıncı düşmekte, akciğer kapasiteleri artmakta, genel iyilik hali gelişmektedir. Dahası bu kişilerin ruhsal ve zihinsel performansları hareketsiz yaşayan yaşıtlarına göre belirgin şekilde düzelmektedir. Bu nedenlerle ileri yaştaki bireylerin düzenli aerobik egzersiz yapması çok önemlidir. Evde yalnız kalmak, sosyal izolasyon, korku ve devamlı baskı altında yaşamak gibi ek sorunlar egzersizin etkilerinden daha da mühim biçimde bu yaşlı insanların sağlığını kötü etkilemektedir” diye konuştu.
“HASTALARIMIZIN İLAÇLARINA DEVAM ETMELERİNİ ŞİDDETLE ÖNERMEKTEYİZ”
Salgınla mücadelede güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmanın önemine değinen Korkmaz, kalp damar hastalıklarının tedavisinde kullanılan ilaçların bağışıklık sistemine olumsuz bir etkisi olmadığını vurgulayarak, “Pandeminin başlangıç döneminde çok fazla bilgi kirliliğinin arasında bu bilgi de yayıldı. Öncelikli olarak ACE ve RAS inhibitörleri diye adlandırılan ilaçlar suçlandı. Eldeki bilgilere bakalım. Önceden var olan hipertansiyon sıklığı, ciddi COVID-19 hastalarında daha yüksek görünmekte. Ancak hipertansiyon yaşa bağlı olarak da artar. O yüzden epidemiyolojik verilerden sonuca gitmemek gerekir. ACE ve RAS inhibitörleri kalp damar hastalıklarında sık kullanılan ilaçlardır. Virüsün dokulara ACE reseptörü üzerinden giriyor olması nedeniyle bu grup ilaçlarla ilgili aşırı iddialara yol açmıştır. Elimizdeki veriler bunun böyle olmadığını ACE ve RAS inhibitörlerini zararlı olmak bir yana hafif koruyucu olduğunu göstermektedir. Bu nedenle hastalarımızın ilaçlarına devam etmelerini şiddetle önermekteyiz. Kolesterol ilaçlarının ise en sık kullanılanları “statin” grubudur. Statinlerin bağışıklık sistemi üzerine olumsuz etkisi yoktur. Tam tersine bağışıklık sistemi güçlendirici özellikler taşırlar. Hemen tümü yangı belirteçlerini (CRP, sedimentasyon) düzeltmektedir. Milyonlarca hastalık verileri bu ilaçlarla ilgili herhangi bir enfeksiyon sıklığında artış göstermemektedir. Hatta bazı küçük çaplı çalışmalar bazı enfeksiyonlara (örneğin tüberküloz) karşı yanıtı arttırdığını göstermektedir. Sonuç olarak kolesterol ilaçları da kesilmemelidir” şeklinde konuştu.
“HASTALARI HASTANEYE GETİRMEDEN ÜRETİLEN ÇÖZÜMLER DAHA UYGUNDUR”
Vatandaşların salgın nedeniyle hastanelere gitmeye çekindiği bu süreçte, kalp hastalarının rutin kontrollerinin nasıl yapılması gerektiğine yönelik bilgi veren Korkmaz, şunları kaydetti:
“COVID-19 enfeksiyonu geliştiren kalp hastalarının sonuçlarının kötü olma riskinin daha yüksek olduğu bilinmektedir. Bu nedenle, COVID-19 ile ilişkili enfekte kişilerle temasa karşı etkili bir şekilde korunmaları zorunludur. Kronik kalp hastalarını evde mümkün olduğunca tutmak ve kalp hastalarının hastanede kalış sürelerini kabul edilebilir en kısa sürelerle sınırlamak için tüm önlemler uygulanmalıdır. Bu süreçte rutin kontroller için online doktor görüşmesi ve e-konsültasyon gibi önlemler uygulanmalıdır. Bu tip yaklaşımlar birçok hastanede kullanıma sokulmuştur. Sonuç olarak hastaları hastaneye getirmeden üretilen çözümler daha uygundur. Kalp hastalarının hastaneye gelmeleri gerekli ise teşhis veya tedavi amaçlı nedenlerle geçici olarak hastane tesislerine eriştiklerinde, sistematik olarak cerrahi maskeler giyerek, sosyal mesafeyi ve uygun hijyen kurallarını uygulayarak kendilerini korumalıdırlar. Elleri sağlanan dezenfektanlarla yıkanmalı, muayene eden hekimler de benzeri süreçleri izlemelidir. Bu süreçler Sağlık Bakanlığı tarafından çok ayrıntılı yönergelerle tanımlanmış ve tüm ülkede uygulanmaktadır.”
“BU GRUPTAKİ KİŞİLERİN ORUÇ TUTMALARI UYGUN KABUL EDİLMEMEKTEDİR”
Korkmaz, salgın döneminde Ramazan ayında oruç tutmak isteyen kalp hastalarına tavsiyede bulunarak, ”Kalori kısıtlaması ve dönemsel açlık kalp damar hastaları için zararlı olmak bir yana yaralıdır. Ancak su kısıtlaması değildir. O yüzden bu gruptaki kişilerin oruç tutmaları uygun kabul edilmemektedir. Yeterli sıvı almaları, ilaç saatlerini iki zaman dilimine sıkıştırmamaları gibi gerekçelerle oruç tutmamaları daha yararlıdır. Ayrıca hastalarımızın çoğunluğunun ileri yaşta olması, şeker tansiyon gibi hastalıklarının varlığı sıvı ve ilaç alımını şart koşmaktadır. Tüm bu temel bilgilendirmeye karşı oruç tutmak isteyen hastalara verilebilecek en yaralı tavsiye ilaçlarını iftar sahur saatlerine ayarlamaları ve bol sıvı almaları olacaktır” şeklinde konuştu.
Herkesin Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu önerilerine uyması gerektiğinin altını çizen Korkmaz, kişilerin maske, el yıkama, fiziksel mesafeyi koruma gibi önlemlerin yanında her koşulda hareket etmeleri, ilaçlarını düzenli kullanmaları ve yeterli sıvı almaları gerektiğini de sözlerine ekledi.