Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, katıldığı bir televizyon programında gündeme dair açıklamalarda bulundu.
Dünyadan gelen yardım taleplerine ilişkin konuşan Bakan Çavuşoğlu, "Bugüne kadar 128 ülke Türkiye’den tıbbi malzeme yardımı talebinde bulundu, hibe, ihracat izni ya da satın alma şekliyle talepte bulundu. Yaklaşık yarısını karşıladık. Dün yine Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla dün akşam Sağlık Bakanımızla da birkaç defa görüştük, Paraguay’ın bu anlamda talebini nasıl karşılayabiliriz, ne kadarını karşılayabiliriz diye. Dünyadaki ülkelerin üçte ikisi, tam üçte ikisi Türkiye’den tıbbi malzeme talebinde bulundu. Bu esasen Türkiye’nin her şeyden önce güvenilir bir kaynak olduğunu gösteriyor. Ayrıca, girişimci ve insani dış politikamızın bir göstergesi olarak görüyoruz" dedi.
"HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK"
Türkiye’nin yaptığı yardımlarla ilgili tartışmaları değerlendiren Çavuşoğlu, "İçerideki tartışmaları da doğrusu anlamsız buluyorum, neden? Bazen söylüyoruz, bizim de ihtiyacımız var diye, bunu yanlış anlıyorlar. Yani Türk milletinin ihtiyacı olanı milletimize vermiyoruz da alıp başka ülkeye veriyoruz gibi yorumluyorlar. Tüm bugüne kadar yapılan çalışmaları başka türlü yorumlayanlar için söylüyorum bunu, oysa bu doğru değil. Bugüne kadar sağlık hizmetleri bakımından herhangi aksayan bir şey oldu mu? Hiç olmadı. Veya solunum cihazı başta olmak üzere ki bunu daha yeni üretmeye başladık, hastanelerde hiç yetersizlik oldu mu? Hayır. Tüm dünya tam tersine Türkiye’nin sağlık sisteminin çok güçlü olduğunu ve hiç ayrım yapılmaksızın, yani hangi hastalığa kapılırsa kapılsın veya yurt dışında birçok ülkenin yaptığı gibi ancak işte yoğun bakıma ihtiyacı varsa hastaneye alabiliriz gibi bir yaklaşım içine girmeksizin tüm vatandaşlarımızın sağlık hizmetlerini fazlasıyla karşıladığımız gibi bu tecrübemizi dünyanın her yeriyle paylaşıyoruz. Bu anlamda da Türkiye’yi model ülke olarak gösteriyor Dünya Sağlık Örgütü de, uluslararası toplum da, ülkeler de. Amerika başta olmak üzere, orada da konuşuyoruz dostlarımızla, gerçekten öyle. Dolayısıyla bu tür yapılacak yardımlar gelecekte Türkiye’nin güvenilir kaynak olarak da bir marka olmasını da sağlayacaktır. Çünkü korona sonrası sizin de söylediğiniz gibi küresel sistem değişiyor, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" diye konuştu.
103 ülkeden 65 bin vatandaşın hiçbir sorun yaşamadan Türkiye’ye getirildiğini bildiren Çavuşoğlu, "Bu Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük tahliye operasyonu. Ve vatandaşlarımızı karantina şartıyla getirip yurtlara yerleştiriyoruz, 14 gün karantinada kalıyor, daha sonra evlerine gidiyor. Kimleri getiriyoruz? Yurt dışına öğrenci olarak giden, yurt dışında kalan, öğrenci olarak bulunan ya da geçici süreliğine o ülkelere giden iş adamımız var, işçilerimiz var veya başka sebeple kısa süreliğine gidip de orada kalma imkanı olmayan vatandaşlarımızı getiriyoruz. Tüm vatandaşlarımızın hepsini getirmek için yoğun çaba sarf ediyoruz. Ama bazı ülkelerde, Latin Amerika ülkelerinde örneğin katı bir sokağa çıkma yasağı var, yani vatandaşımızı başka bir komşu ülkeye bile götüremediğimiz durumlar oluyor. Ama bir uçağımız kalktığı zaman, işte bugün Latin Amerika bölgesinden kalkan uçak önce Arjantin’e gidecek Buenos Aires’e, daha sonra Sao Paulo’ya uğrayacak ve vatandaşlarımızı alacak. Dün anlatmıştım, Bolivya’dan bir vatandaşımızı 8 saat uzaklıktan araçla aldık getirdik Büyükelçiliğimize ve Sao Paulo’ya götürdük ve oradan uçağa bindireceğiz. Bu tür imkanlarımız olduğu zaman bunları biz kullanıyoruz. Bazı vatandaşlarımız tahliye zamanında önce başvurusunu yaptı, sonra değişik sebeplerden dolayı vazgeçti, şimdi 3 gün sonra tekrar ben dönmek istiyorum diyor. Tabi bunları her gün 3 vatandaşa, 5 vatandaşa uçak göndermek tam olarak mümkün olmuyor" dedi.
"FETÖ SORUNU DEVAM EDİYOR"
Amerika’yla ilişkilerde temel sorunların devam ettiğini ifade eden Çavuşoğlu, "FETÖ sorunu devam ediyor. Aynı şekilde Suriye’de biliyorsunuz YPG’yle Amerika’nın angajmanı devam ediyor. Amerika’nın da bizden malum S-400’ü almamamız, aldık, Türkiye’ye geldi ya da aktive etmememiz gibi bazı talepleri var. Bizim de verdiğimiz cevaplar ortada, aldık bunu ve ne için aldığımızı da izah ediyoruz, Cumhurbaşkanımız bizzat Washington’da hem senatörlere, hem de Trump’a ve tüm muhataplarımıza sarih bir şekilde, net bir şekilde anlattı, bizler de anlatıyoruz. Dolayısıyla Kongredeki atmosfer ortada. Türkiye’nin bu son gönderdiği yardımlar sebebiyle pozitif bir ortam oluştu mu? Oluştu, halk nezdinde de oluştu. Son işte Kongre üyelerinin Büyükelçimize yazdığı teşekkür mektubunu sizler de görmüşsünüzdür. Buna benzer olumlu bir atmosfer var. İdlib’den sonra, İdlib’de rejime karşı verdiğimiz o mücadeleden sonra da Amerika’da ortam biraz değişti, Türkiye’nin oynadığı rolü daha iyi anlamaya başladılar. Cumhurbaşkanımızla Trump arasında son derece samimi bir diyalog var, sık sık görüşüyorlar. Yani pozitif olan konular da var, ama temel sorunlar da henüz daha masada. Yani burada ne karamsar olalım, ne de her şey bitti, güllük gülistanlık oldu, ilişkiler çok iyi noktaya geldi diyelim. Yarın da zaten Pompeo’yla bazı konuları telefonda ele alacağız, teyitleştik. Dolayısıyla bu diyalogu devam ettireceğiz, diyalog yoluyla sorunların çözülmesini biz her zaman tercih ediyoruz başından beri, inşallah düzelir. Ama iki tarafın da aynı samimiyet içinde ve yaklaşım içinde olması gerekiyor" diye konuştu.
"BU SÜREÇTE AVRUPA BİRLİĞİYLE DE İLİŞKİLERİ NORMALLEŞTİRMEYE ÇALIŞIYORUZ"
Bakan Çavuşoğlu konuşmasının devamında şu ifadelere yer verdi:
"Şimdi Ege’de biliyorsunuz çözüme kavuşmamış sorunlar Yunanistan’la. Kıta sahanlığı var, yine FIR hattının kontrolü var, yani sivil havacılık uçuşların. Diğer taraftan aidiyeti belli olmayan ada, adacıklar var. Kardak krizini hatırlarsanız her sene bu sene olmadı, ama her sene orada bir gerginlik olur dolayısıyla rutin diyebiliriz esasen bunu. Ve verdiğimiz cevapta da biliyorsunuz bunun bizim Türk Hava Kuvvetleri olarak ve Silahlı Kuvvetler olarak, Milli Savunma Bakanlığı olarak buradaki uygulamalarımızın rutin bir uygulama olduğunu da açıklamamızda vurguladık. Bu süreçte Avrupa Birliğiyle de ilişkileri normalleştirmeye çalışıyoruz. Avrupa Birliğinin de çok ciddi bir reforma tabi tutulması gerektiğini bu süreçte gördük. Cumhurbaşkanımızın Charles Michel’le hem de Ursula Hanım’la diyaloğu ortada. Bizim de gerek Yüksek Temsilci Borel’le ve de Genişlemeden Sorumlu Komiser Varhelyi diğer komiserlerle diyaloğumuz ortada, Ticaret Bakanımızın da aynı şekilde. İlgili arkadaşlarımızın, İçişleri Bakanımızın muhataplarıyla birçok konu var. Ama şu süreç gösterdi ki, Avrupa Birliği içinde çok ciddi tartışmalar var ve Avrupa Birliği Avrupa haklarının da beklentilerini karşılayamıyor ve temel soru şu: Bu süreçte Türkiye AB üyesi olsaydı Avrupa Birliği daha mı güçlü olurdu? Şu mücadelesini daha iyi mi yapabilirdi, yoksa tersi mi?"