İktidara, eleştiri kisvesi altında tehditler savurmak demokrasinin ruhuna ihanet olduğunu belirten Altun, Demokrasiler siyasi tartışma, müzakere ve mücadelenin meşru bir zeminde yapıldığı sistemlerdir. İktidara, eleştiri kisvesi altında tehditler savurmak demokrasinin ruhuna ihanet eden bir siyasi tükenmişliğin göstergesidir. Bu siyasi tükenmişliğin yarattığı yenilmişlik hissi siyasetçilere öfke ve nefret dilini bu denli rahat kullanabilme hakkı vermez. Demokratik olgunluk, siyasette eleştiri ve tehdit dilinin birbirinden ayrılması ile kazanılır. Türkiye’de son yıllarda karşılaştığımız her zorlukta muhalefet siyasetin dilini radikalleştirmekte, anti-demokratik tutum ve davranışlarla meşru siyasal alanı daraltmaya çalışmaktadır. 27 Nisan 2007’de demokratik yollarla seçilmiş bir hükümete muhtıra girişimi yapıldığında bu muhalefet demokrasinin yanında yer almak yerine vesayet odakları ile gayrimeşru bir ortaklık arayışına girmiştir. 2013 yılında hükümete karşı Gezi kalkışması yaşandığı sırada, demokratik bir hukuk devletinde kabul edilemeyecek bir şekilde sokağı tahrik ederek halkın can ve mal güvenliğini tehlikeye sokan aynı muhalefettir. 17-25 Aralık’ta hükümete karşı girişilen yargı ve emniyet darbesinin savuşturulması sonrasında FETÖ’nün imal ettiği propaganda dokümanlarını seçim kampanyalarında kullanarak bu örgütle işbirliği yapan da bu muhalefettir. 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra henüz toplumun acıları taze iken, daha darbecilerle yargıdaki hesaplaşmalar bitmemişken ‘kontrollü darbe’ söylemini ortaya atarak darbecileri aklamaya çalışan da bu muhalefettir. Türkiye PKK terör örgütü ile sınırları içinde ve dışında amansız bir mücadele verirken bu terör örgütünün sözcülüğünü üstlenen güçlerle seçim ittifakları kuran, terör örgütüne terörist diyemeyen de bu muhalefettir” ifadelerini kullandı.
“MUHALEFET TÜRKİYE İÇİN SEVİNMEYİ ÖĞRENMELİDİR”
Muhalefetin Türkiye için sevinmeyi öğrenmelidir diyen Altun şu ifadeleri kullandı:
“Bütün bu krizlerin sonrasında şimdi de bütün dünyanın başına bela olan korona virüs salgınıyla dünyaya örnek teşkil edecek bir biçimde mücadele edilirken aynı muhalefet yeniden meşru siyasetin dışına çıkma tehdidinde bulunmaya başlamıştı. Onları yeniden bu çaresizlik hissine duçar eden, karşı karşıya kaldığımız bu evrensel krizle mücadelede sayın Cumhurbaşkanımız öncülüğünde büyük bir başarı kazanıyor oluşumuzdur. Muhalefet Türkiye için sevinmeyi öğrenmelidir. Bu sadece bir erdem değil, bir mecburiyettir. Cumhurbaşkanımızın liderliğinde şimdiye kadar siyaseti meşru zemininden ayırmaya çalışan vesayet odaklarıyla, terör örgütleri ve uzantıları ile nasıl mücadele edildiyse bundan sonra da kötücül emellerle ülkemizi hedefe koyan unsurlarla aynı şekilde mücadele edilecektir. Demokratik siyasal rekabet zemini içerisinde başarı elde edemeyeceğini görenlerin bu çaresizlik psikolojisi içerisinde siyasete nefret dili bulaştırmasına ve demokratik olmayan yöntemlerle kamusal alanı tahakküm altına alma çabalarına müsaade edilmeyecektir. Türkiye devleti tüm kurumları ile demokrasiyi özümsemiştir. Devlet-millet kaynaşmasını yıkmaya çalışan ve boş darbe tehditleri ile siyaseti gayrimeşru zeminde yapmaya çalışanlara cevabı halkımız hep yaptığı gibi yine sandıkta verecektir. Türkiye’de demokrasi, onun uğruna can verenlerin hatırası ve onun için kan ve gözyaşı döken aziz milletimizin fedakarlıkları ile yaşamakta ve kök salmaya devam etmektedir. Demokrasimizi ihtiraslarına yenilmişlere, gayrı milli unsurlara karşı müdafaa etmek boynumuzun borcudur.”