Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul Milletvekili Feti YILDIZ’ın, Çoklu Baro ve Avukatlık Kanununda yapılan değişiklikler hakkındaki önemli açıklamalarda bulundu.
MHP İstanbul Milletvekili Feti YILDIZ yaptığı açıklamada" Günlerdir “Avukatlık Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi” üzerine tartışmalar yapılmaktadır.
TBMM Adalet Komisyonunda 4 gün süren tartışmalarda 296 milletvekili söz hakkı alarak konuşmuş, 1255 sayfa tutanak tutulmuş ve kanun teklifi komisyonda kabul edilmiştir.
CHP-HDP-İP’in, kanun teklifinin MHP ve AKP tarafından kin ve otoriter bir anlayışla hazırlandığı, bir tepkinin sonucu olarak huzura getirildiği iddiaları doğru olmadığı gibi, milletvekillerine yapılan büyük bir saygısızlık ve iftiradır.
"Üç büyük ilimizde avukatlar ve barolar arasındaki ilişki, baroya kayıt olmaktan ve aidat ödemekten ibarettir"
İstanbul Barosunda 48 bin 750 avukat bulunmaktadır. Bu avukatların yarısından fazlası baro seçimlerinde oy kullanmamaktadır. Baro yönetimlerinin avukatları temsil oranı oldukça düşüktür.
48 bin 750 üyesi bulunan İstanbul Barosunda 8 bin oy alan aday başkan seçildiği gibi, üst kurul delegelerinin de tamamını almaktadır. Bu, tam bir Vegas mantığıdır. Yani bir fazla alan, masanın tamamını alır. Bunun demokratik temsille uzaktan yakından alakası yoktur. Bu avukatların çok büyük kısmının ise baroyla herhangi bir ilgi ve irtibatı da bulunmamaktadır. Sorsan baronun yerini bile söyleyemezler.
"Türkiye Barolar Birliği Başkanı ve İstanbul Barosu Başkanı başta olmak üzere birçok baro başkanı, barolarda demokratik temsilin olmadığını kabul etmektedir."
Baroya hâkim olmuş küçük bir grup, meslek dayanışmasından ziyade belli bir partinin yan kuruluşu gibi siyaset yapmaktadır. Barolar siyasi parti gibi faaliyet göstermekte, baro başkanları da siyasi partinin il başkanı gibi açıklamalar ve siyaset yapmaktadır.
Büyükşehirlerdeki barolarda, avukatların temsil noktasından uzak olduğunu, baroların dar bir kadronun elinde keyfi yönetildiğini, demokratik ve çoğulcu bir yapıya dönüştürülmesinin zorunlu olduğunu ve temsilde adaletin bulunmadığını yıllardır söylemekteyiz.
Ankara Barosunun geçenlerde yapmış olduğu basın açıklaması, baroların yapısının, nasıl yönetildiğinin, Türk milletinin değerlerine ne kadar yabancılaşıldığının küçük bir örneği idi.
Avukatlık Kanunu 76. maddesinde baroların, avukatlık mesleğini geliştirmek, avukatın müvekkili ile ilişkilerini düzenlemek, mesleğin saygınlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak gibi görevleri sayılmıştır.
Barolar, kamu kurumu niteliğinde meslek teşekkülleri olup, yasal dayanağını Anayasa’nın 135. maddesinden alır. Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşlarının, belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetleri kolaylaştırmak, meslek mensuplarının birbiriyle ilişkilerini düzenlemek gibi görevleri vardır.
Kamu kurumu, merkezi yönetim ve yerel yönetimlerdir. Gerçek kişiler tarafından değil devlet tarafından ya kanunla ya da kanunun verdiği yetkiye dayanılarak kurulurlar. Anayasanın 123. maddesinde “idarenin bütünlüğü” ve “kamu tüzel kişiliği” düzenlenmiştir. Çalışanları devlet memuru statüsündedir. Resen icra yetkileri vardır. Malları haczedilemez, iflasları istenemez. Kamu gücü ile donatılmışlardır. Zor alım yetkisi vardır, buna örnek olarak kamulaştırma yetkisi gösterilebilir. Barolar kamu kurumu değildir.
CHP Genel Başkanının; “her ilde ancak bir baro bulunabilir, birden fazla vali olamayacağı gibi birden fazla baro olamaz, bu durum üniter yapıya aykırıdır” iddiası elma ile armudun karıştırılmasıdır, en hafif tabiriyle bilgisizliktir. Örneğin Japonya üniter bir devlettir. Tokyo’da da bir vali vardır ancak birbirine eşit üç baro bulunmaktadır. CHP ve muhalefet partilerinin kanun teklifine itirazlarının hukuki dayanağı olmadığı gibi, iddiaları uygulamayla da örtüşmemektedir.
Gelişmiş demokrasilerde zorunlu üyeliğin bulunduğu meslek teşekküllerinde siyaset yapmak kanunla yasaklanmıştır. Bizde de gerek Anayasa’nın 135. maddesi, gerek Avukatlık Kanunu 76. maddesi, baroların kuruluş amacının dışında faaliyet gösteremeyeceğini açık olarak düzenlemiştir. Meslek kuruluşlarının amaçları dışında faaliyet gösterememesi sadece anayasal bir sonuç değil, aynı zamanda “ihtisas prensibinin” de bir gereğidir.
"Adil yargılanma, bağımsız ve tarafsız yargı ile mümkündür."
Anayasamızın 9. maddesine göre yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce yerine getirilir. Yargının üç kurucu unsurundan olan savunmanın da tarafsız ve bağımsızlığından söz edilemez.
Örnek vermek gerekirse, ceza davalarında sanık vekili tarafından dosyaya müvekkil aleyhine bir delilin ibraz edilmesi meslek kurallarına aykırıdır. Hatta sanık vekili, müvekkilinin dosyada bir suçun faili olduğunu sonradan öğrenmiş olsa dahi bunu mahkemede dile getiremez. Ancak öğrendiği şey hukuka ve ahlaka aykırı ise davadan çekilmesi gerekir. Bu durum, avukatın sır saklama zorunluluğundan ileri gelmektedir. Hukuk davalarında davayı sonlandıran feragat ve kabul yetkisi vekâletnamede yoksa müvekkilinden yazılı talimat almak zorundadır. Kendiliğinden davayı sonlandıramaz. Gerçekler bu olduğu halde, mesleğimizi bir başka şekilde tarif etmek mesleğin işleyişine aykırıdır.
Bazı barolar, Türk Devletinin Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin 51. maddesinden aldığı yetkiyle meşru müdafaa hakkını kullanarak sınır ötesi operasyonları yapmasını savaş ilanı saymakla kalmamış, Suriye, Libya ve Akdeniz’deki gelişmelerle ilgili milli politikalarımıza karşı olmayı da görev haline getirmişlerdir. Biliyoruz ki, baroların bu açıklamalarına meslektaşlarımızın büyük çoğunluğu karşıdır.
Yine bazı barolar, Avukatlık Kanunundaki hukukun üstünlüğü ile insan haklarını savunma ve koruma yetkisini maalesef belli bir ideolojik pencereden değerlendirmekte, hak ihlalleriyle ilgili davalarda mazlum ve mağdurun kimliğinden çok kendilerine siyasi görüşü yakın olan insanların yanında yer almaktadırlar. Özellikle 3 büyük ilde bulunan barolar maalesef siyasi bir araç olarak kullanılmakta olup, barolar siyasi partilerin arka bahçesi olmamalıdır.
Çoklu baroya ilişkin kaygılarını belirtenler önce baroların seçimlerinin nasıl yapıldığına bakmalıdır. Baro seçimleri, siyasi görüşleri birbirine yakın olan avukatların oluşturduğu gruplar arasındaki mücadele olarak cereyan etmektedir. Bu grupların adına baktığımızda, baroların ve baro seçimlerinin siyasallaştığı açık olarak görülür.
Birleşmiş Milletler Yargı Bağımsızlığı Temel Prensipleri, Avrupa Konseyi 9 Numaralı Tavsiye Kararı, Uluslararası Avukatlar Birliği Morelia Şartı, Turin İlkeleri, Havana Kuralları, Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi incelendiğinde önceliğin, avukatların örgütlenme özgürlüğüne verildiği görülür.
Çoklu baro sisteminin ABD, İngiltere, Belçika, Japonya gibi ülkelerde uygulandığı görülür. Hatta uzmanlık alanına göre çeşitli baroların bulunduğu bilinen bir gerçektir.
Avukatlık Kanununda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin görüşüldüğü Adalet Komisyonunda muhalefet milletvekilleri, saatlerce aynı şeyi tekrarlamış, toplantıları uzatmak için yanlarında getirdikleri ansiklopediden bazı bölümleri saatlerce okumuşlardır.
CHP, her zaman yaptığı gibi, konunun Anayasa’ya aykırılığını ileri sürerek Anayasa Mahkemesine gidecektir. Bize göre kanun, Anayasa’ya aykırı hiçbir düzenlemeyi bünyesinde barındırmamaktadır. Teklifin, Anayasanın 9, 10, 11 ve 135. maddelerine aykırı olduğu iddiası hukuki temelden yoksundur ve beyhude bir zorlamadır. Yine delege sayısı bakımından Anayasanın 13 ve 67. maddelerine aykırılık iddiası temelsizdir.
Adalet Komisyonundan geçen kanun teklifi görüldüğü kadarıyla bugün, Genel Kurula getirilecek ve bu engellemeler burada da tekrarlanacaktır. Türk milletinin yani milli iradenin temsilcisi olan milletvekilleri bu oyunları bozacak ve teklifin kanunlaşmasını sağlayacaktır." ifadelerini kullanmıştır.