Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, "Biz eğer zekatımızı hakkıyla vermezsek Müslümanlığımızı tam yapmış sayılmayız. Namaza, oruca, hacca ne kadar önem veriyorsak zekata da o kadar önem vermeliyiz." ifadelerini kullandı.
Diyanet İşleri Başkanlığından yapılan açıklamaya göre, Akit TV'de "İftara Vuslat" programına katılan Erbaş, ibadetlerin önemine değinerek, ramazan ayının, müminlerin kurtuluşu için bir vesile olduğunu belirtti.
Recep, şaban aylarından sonra ramazan ayına kavuşmanın mutluluğu içerisinde olduklarını ifade eden Erbaş, "Üç ay önce Rabbimize dua ettik, dedik ki 'Ya Rabbi, recep ve şaban aylarını bizim için mübarek kıl ve bizi ramazan ayına ulaştır.' Duamızı kabul etti Rabbimiz, ramazan ayına ulaştık. Recep ve şaban aylarını değerlendirmeye gayret ettik, inşallah bereketinden istifade etmişizdir." değerlendirmesinde bulundu.
Erbaş, ramazan ayının başının rahmet, ortasının mağfiret, sonunun ise günahlardan kurtuluş olduğunu hatırlatarak, "Ramazan ayının ilk on gününde Rabbimizden rahmet umduk, inşallah istifade etmişizdir. İkinci 10 gününde mağfiret için gayret ettik. Muttakiler için hazırlanan cennete ve mağfirete koşunuz, buyuruyor Rabbimiz. Muhsin olabilmek için mağfirete koşmak lazım. Mağfiretin sonunda cennetin olduğunu Allah teala müjdeliyor. Bu müjdeye koşmak lazım." görüşünü paylaştı.
Varlıkta da darlıkta da infak etmenin muttakilerin bir özelliği olduğunu belirten Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, şunları kaydetti:
"Muttaki olmak lazım. Darlıkta da varlıkta da infakın yolunu aramak lazım. Varlıkta infakı anladık, darlıkta infak nasıl olur? O da, öfkeyi tutarlar diyor. Öfkeyi tutmak da bir infaktır. Kardeşinin yüzüne tebessümle bakmak da bir infaktır. 'Kardeşinin yüzüne tebessümle bakman bir sadakadır' buyuruyor Peygamber Efendimiz. Demek ki infak etmek için, sadaka vermek için illa varlıklı olmak gerekmiyor. Bir küçük tebessüm bile bir sadakadır. İnsanların bazı olaylar karşısında öfkesini tutması, sabretmesi, tahammül etmesi, bunlar da esasında işte mağfirete giden yolları döşeyen tuğlalardır. Böyle Muhsin olunuyor. Allah da muhsinleri seviyor. İnşallah bu mağfiret günlerinde, rahmet günlerinde muhsin olmuşuzdur, mağfirete ulaşmışızdır. Netice itibariyle şu anda içinde bulunduğumuz son on gün, cehennem azabından kurtuluş günleridir. Müminlerin nihai hedefi kurtuluşa ulaşmaktır. Bu kurtuluşun en önemli yönlerinden birisi de cehennem azabından kurtulmaktır."
- "Başımızdaki en büyük imtihanlardan birisi, bizi ilgilendirmeyen şeylerle vaktimizi öldürmektir"
Başkan Erbaş, müminlerin özelliklerini ayetlerle anlatarak, "Mümine boş şeyle meşgul olmak yakışmaz. Malayani diyoruz. Bugün bizim başımızdaki en büyük imtihanlardan, en büyük musibetlerden, belalardan birisi de bize ait olmayan, bizi ilgilendirmeyen şeylerle vaktimizi harcamak, vaktimizi öldürmektir." değerlendirmesinde bulundu.
Kur'an-ı Kerim'in ramazan ayında inmeye başladığını hatırlatan Erbaş, "Ramazan ayında orucun ve namazın ardından en çok meşgul olacağımız ibadet Kur'an tilaveti olmalı. Kur'an-ı Kerim okumak ibadettir. Harfleri telaffuz etmek, Peygamber Efendimiz buyuruyor ki, 'Kur'an'ın her harfine 10 hasene vardır. Elif lam mim, bir harftir demiyorum. Elif bir harf, lam bir harf, mim bir harf.' Çok açık açık anlatıyor Allah rasulü Efendimiz. Kur'an-ı Kerim'de binlerce harf var ona göre büyük bir ibadet olduğunu anlatmak için esasında böyle açık bir hadis-i şerif buyuruyor Peygamber Efendimiz. Bu hakikaten müminler için çok büyük bir fırsattır. Biz diyoruz ki Kur'an ayında her Müslüman, hiç olmazsa bir hatim indirsin." ifadelerine yer verdi.
4-6 yaş Kur'an kurslarında yapılan eğitimlerin önemine değinen Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, geçen yıl salgın öncesinde 200 bine yakın çocuğa ulaştıklarını anlatarak, şöyle devam etti:
"Ülkemizin her ilinde, ilçesinde elhamdülillah mutlaka (4-6 yaş Kur'an kursu) var. Çocuklarımız küçük yaşta sevgi, saygı nedir, abdest, namaz nedir, öğrensinler. Peygamberimizin çocukları çok sevdiği gerçeğini çocuklarımıza ne zaman öğreteceğiz, bu yaşlarda öğreteceğiz. Peygamber Efendimizin çok güzel bir hadis-i şerifi var. Buyuruyor ki, 'Çocuklarınız 7 yaşına gelinceye kadar onlara temel dini bilgiler öğretiniz.' Sevgiyi, saygıyı dürüstlüğü, evrensel değerleri çocuklarınıza öğretiniz. Anne babaya karşı saygı, anne baba sevgisi... 'Büyüklerine saygı göstermeyen, küçüklerine sevgi göstermeyen bizden değildir' buyuruyor Peygamber Efendimiz. Bizim bunları 7 yaşına kadar öğretmemiz lazım. Müslümanlar olarak bizler, çocuklarımızın karakter yapısının oluşmasında etkili olmalıyız. Başkalarına bırakmamalıyız. Çocuklarımızın karakterleri, İslam ahlakından, Kur'an'ın ilkelerinden, sünnetin ilkelerinden uzak olarak oluşmasın. Bu bizim için çok önemli bir sorumluluktur. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de, 'Çocuklarınızı, yakıtı taşlar olan cehennem ateşinden koruyunuz.' buyuruyor Rabbimiz."
- "Salgın ortamında çevrim içi irşat programlarına ağırlık veriyoruz"
Başkan Erbaş, salgın tedbirleri nedeniyle Kur'an kurslarının kapalı olduğunu ancak çevrim içi olarak dijital ortamlarda Kur'an eğitimlerinin devam ettiğini ifade ederek, "Diyanet İşleri Başkanlığı olarak her zaman olduğu gibi Ramazan ayında da milletimizin hizmetindeyiz. Özellikle bu salgın dönemlerinde dijital ortamlarda, çevrim içi irşat programlarına ağırlık veriyoruz ki bu görevimizi, her zaman, her şartta ve her ortamda yerine getirelim." çağrısında bulundu.
Zekatın önemine de vurgu yapan Erbaş, "Herkes komşusunu gözetecek, mahallesini gözetecek. Bir yerde fakirlik varsa oraya zekat mükellefi insanlar hemen müdahale edecek, oraya koşacak. 'Komşusu açken tok yatan bizden değildir' diyen bir Peygamberin ümmeti olarak biz, eğer zekatımızı hakkıyla vermezsek Müslümanlığımızı tam yapmış sayılmayız. Namaza, oruca, hacca ne kadar önem veriyorsak zekata da o kadar önem vermeliyiz." vurgusu yaptı.
- "Camilerinin bir köşesini hayır marketi haline getiren hocalarımız oldu"
Anadolu insanının, tarih boyunca sadece yaşadığı yerde değil nerede bir mazlum, bir mağdur varsa onun yanında her zaman yer aldığının altını çizen Erbaş, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Sadece Türkiye Diyanet Vakfı olarak hem yurt içinde 81 ilimizde, 922 ilçemizde mazlumun, mağdurun yanında hep yer aldık. Bir mahallenin hocası, o mahalledeki fakir fukarayı tespit etmiş, geçmişten bize kadar gelen 'zimem defteri' denilen bir uygulama var. O mahalledeki fakir fukara insanların bakkala, markete olan borçlarını onların haberi olmadan ödemiş elhamdülillah. Belki bunlar, çok kamuoyuna yansımıyor. Dolayısıyla diyoruz ki, iyi ki hocalarımız var. İyi ki camilerimiz bu şekilde sadece namaz kılınan yerler olarak değerlendirilmiyor. Salgın döneminde camilerinin bir köşesini hayır marketi haline getiren hocalarımız oldu. Böyle onlarca örnek var. Biz şu an salgına rağmen, çeşitli riskleri de olmasına rağmen 78 ülkede Türkiye Diyanet Vakfı gönüllüleri ile insanların fakir fukara, garip gureba, mazlum, mağdur insanların iftar ve sahur sofralarıyla onların yanındayız."
- "Bir mazlumun durumu eğer beni rahatsız etmiyorsa Müslümanlığımda bir eksiklik var demektir"
Erbaş, iki hafta önce Suriye'nin İdlib kentine yapmış olduğu ziyareti de değerlendirerek, "Çeşitli yönlerden riskli bir ziyaretti ama bu riskler bizim 'Beklenen Sensin' davetine icabet etmemizi engelleyemez. Kardeşlerin seni bekliyor, diyoruz değil mi? Türkiye Diyanet Vakfı'nın bir çağrısı, bir daveti 'Beklenen Sensin.' O sensin sözünü, ben üzerime alıyorum ve gidiyorum. Eşimle beraber gittim." ifadelerine yer verdi.
Bölgede, tozun toprağın içerisinde yaşayan 3,5 milyon insan olduğunu hatırlatan Erbaş, şu bilgileri verdi:
"Bazen görmeyenler için bu masal gibi geliyor ama bu masal değil, bu hakikat. Su yok, elektrik yok, ev yok, yiyecek yok, yani yokları üst üste koyduğunuz zaman adeta boyunuzu aşar. Tüm yoklukların olduğu bir yer. Allah kimseye iç savaş yaşatmasın. Kimseyi vatansız, evsiz barksız bırakmasın. Şimdi şu hadis-i şerifi biz sadece okuyup kitabı kapatıp kütüphaneye mi koyacağız? Hadis-i şerife bakar mısınız, 'Müminler bir vücut gibidir. Vücudun herhangi bir azasına bir diken batsa, bir ıstırap duysa vücudun her tarafı ondan rahatsız olur.' Bir tarafınızda bir rahatsızlık olduğu zaman bunun ıstırabı, bütün vücudunuzu sarar. Müminler de böyle olmalı. Efendimiz aleyhisselatu vesselam böyle tavsiye ediyor. Eğer Suriye'de, Libya'da, Filistin'de, Tanzanya'da, Afrika'da, Avrasya'da, Balkanlar'da, Güney Amerika'da, nerede olursa olsun bir mağdurun, mazlumun durumu, onun mağduriyeti, fakirliği, beni rahatsız etmiyorsa benim Müslümanlığımda bir eksiklik var demektir ki, bu hadis-i şerife uymuyorum demektir. Onun için biz, Diyanet İşleri Başkanlığı olarak bütün dünyada olmaya çalışıyoruz."
- "Ayasofya'da cami dersleri yapıyoruz"
Başkan Erbaş, Ayasofya'nın yeniden cami olarak ibadete açılmasının İslam dünyasında büyük bir sevinçle karşılandığını ifade ederek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Diyanet İşleri Başkanı olarak önce İslam ülkelerindeki diğer Diyanet İşleri Başkanlarına, Din İşleri Bakanlarına bir mektup yazdım. Mutluluğumuzu paylaşma mektubu idi. Öyle muhteşem dönüşler geldi ki. Bu, tabii beklenen bir şeydi. Ayasofya bugün aynı zamanda bir mektep olma yolunda ilerliyor. 24 Temmuz 2020'de açtığımız günden itibaren Ayasofya'da cami dersleri yapıyoruz. Tefsir, hadis, Kur'an dersleri yapıyoruz. Şu anda Ayasofya'nın içinde sabah namazında 16 ayrı köşede Kur'an okunuyor, mukabele okunuyor. Dedim ki, Ayasofya bir mekteptir, bir okuldur. Onun okul olma özelliğini biz daha da geliştirerek devam ettireceğiz, aslına rücu etmesini sağlıyoruz."