28 Şubat Sürecini Anlattı! Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın'dan Röportaj!
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın 28 Şubat ile ilgili Röportaj verdi. Yeni Anayasa ile sorulan sorulara da cevap veren Kalın, Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarının daha iyi bir anayasayı hak ettiğini, bunun için Mecliste uygun bir zemin bulunduğunu belirtti.
110
"O dram tamamen ortadan kalkmadı"
SORU: 28 Şubat da 12 Eylül ve 15 Temmuz gibi perde arkasında bazı uluslararası aktörlerin yer aldığı bir darbeydi. Bu döneme dair hala karanlıkta kalan noktalar var mı?
CEVAP: Dünyanın hiçbir yerinde darbeler sadece bir ülkenin kendi iç dinamikleriyle olmaz, mutlaka bunun uluslararası sisteme uzanan bir ayağı, bir kolu vardır. Kimisinde doğrudan müdahil olurlar bu yabancı aktörler, kimilerinde yol verirler, sessiz kalırlar, zemin hazırlarlar, çeşitli şekillerde bu süreçlerin içerisinde yer alırlar. Hele ki Türkiye gibi uluslararası sistem için vazgeçilmez olan bir ülke söz konusu olduğunda ister 60 darbesini esas alın ister 80 darbesini ve diğer darbe ve darbe girişimlerini, buralarda mutlaka uluslararası sistemin, aktörlerin de bir payı hep olmuştur.
28 Şubat süreciyle ilgili Mecliste bir komisyon kuruldu, bununla ilgili raporlar yazıldı. Meclis aslında bu konuda güzel çalışmalar da yaptı. Orada epey şey ortaya çıkartıldı. Yani o süreç nasıl oldu, meşhur 28 Şubat günü yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında ne kararlar alındı, bunun topluma, millete, ekonomiye, Türkiye'ye, demokrasimize etkileri ne oldu, bunun üzerine epey kapsamlı çalışmalar yapıldı. Ama 28 Şubat'la ilgili yeni bilgi ve belgeler elbette çıkabilir, yeni araştırmalar yapılırsa bu mümkün. Çünkü binlerce mağduru var bu sürecin ve o mağdurlar tabii ki haklarını aradılar, hala arayanlar var. O dram tamamen ortadan kalkmadı, o insanların yaşadığı travma bütünüyle tedavi edilmedi, ortadan kalkmadı. Ama asıl önemli olan, tarihi seyri içerisinde Türk demokrasisine bu tür müdahalelerin ve darbelerin yarattığı travmanın ürettiği maliyetin ne olduğunu bizim millet olarak çok iyi anlamamız, kavramamız ve hiçbir zaman unutmamamız gerekiyor.
Yani şimdi 24 yıl önce yaşanan bir hadise tabii genç nesil açısından çok eskilerde yaşanmış bir olay gibi görülebilir ama işte biz hayattaydık, öğrenciydik, biz hatırlıyoruz bunları. 80 darbesini hatırlayanlar var, elbette yaşayanlar var, hala hayatta olanlar... Şimdi bütün bunlara baktığınız zaman bu hadiselerin yeniden yaşanmaması için bireysel ve kolektif olarak ne yapmalıyız, ne tür tedbirler almalıyız, siyasal sistemimizi hangi ilkeler üzerine bina etmeliyiz ki bu tür boşluklar oluşmasın, bu tür suistimale, istismara, manipülasyona açık müdahaleler, ortamlar oluşmasın? Bunlar üzerinde kafa yormamız gerekiyor, hatırlamamız gerekiyor, unutmamamız gerekiyor ki bütün bunlardan bir ders çıkartalım.
"İrtica söylemlerinin hangi amaçlarla kullanıldığını defalarca gördük"
SORU: Milli Güvenlik Kurulu görüşme tutanakları yasaya göre açıklanamaz. Açıklanması için MGK’de bir karar alınması gerekiyor. 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu görüşme tutanaklarının bir gün açıklanması gündeme gelebilir mi?
CEVAP: Mecliste bununla ilgili kurulan komisyonda o zaman da bunlar konuşuldu, değerlendirildi. Zaten baktığınız zaman o MGK'de alınan kararların sonuçları, uygulaması, o günkü bildiri, baktığınız zaman zaten üç aşağı beş yukarı tabloyu net bir şekilde ortaya koyuyor. Yani orada Cumhuriyet değerleri üzerine vurgu yaparken adeta milleti yok sayan daha doğrusu Cumhuriyet değerlerini kendi sınıfsal çıkarları için, vesayet zihniyetlerini meşrulaştırmak için kullanmaları kendi başına zaten bir belge, her şeyi ortaya koyuyor. Dönem dönem Türkiye'de bu irtica söylemlerinin hangi amaçlarla kullanıldığını defalarca gördük. Vaktizamanında Türkiye'de belli bir grup, belli bir çevre kendi çıkarlarını garanti altına alma, kendi gündemlerini millete empoze etmek istediğinde bunu genellikle irtica söylemi üzerinden yapardı, yıllarca böyle oldu bu.
28 Şubat MGK bildirisini okuduğunuz zaman bunun en güçlü örneklerinden birini, en özet ifadelerinden birini görürsünüz zaten. Dolayısıyla o günkü toplantıda alınan kararlar değerlendirilebilir, bu MGK'nin vereceği bir karardır ama netice itibarıyla bunun sonuçlarına, o söylemin nasıl inşa edildiğine baktığınız zaman diğer darbe girişimleriyle benzer bir yapı arz ettiğini görüyoruz. Cumhuriyetin değerleri, Atatürk, ilke ve inkılaplar, demokrasi, insan hakları, laiklik gibi, sosyal devlet gibi kavramların aslında hangi amaçlarla kullanıldığını, bir darbeyi ve müdahaleyi meşrulaştırmak için nasıl seferber edildiğini göstermesi açısından çarpıcı bir metin. O gözle bir okumak lazım. Bir darbe söyleminin grameri nasıl inşa ediliyor, kelimeleri, terimleri, kavramları nasıl inşa ediliyor, nasıl kullanılıyor bunları anlamak için o metinleri, o tartışmaları tekrar tekrar bir gözden geçirmek lazım.
"Umarım tüm mağduriyetler hızlı bir şekilde telafi edilir"
SORU: 28 Şubat'a yönelik hukuki sürecin, tüm mağdurları tatmin eden bir boyutta tamamlandığını düşünüyor musunuz?
CEVAP: Değil, hala bu dönemde mağdur olup hakkını arayan kişiler var. Hatta geçenlerde yine bir hukuki dava sonuçlandı nihayet. Yaklaşık 14 yıl devam eden bir hukuki süreçten sonra bir dava sonuçlandı. Ama o dönemde yüzlerce hatta binlerce özelikle başörtülü öğrenci mağdur edildi. Bunları aileleriyle birlikte düşündüğünüz zaman bu insanların yaşadığı travmanın bir psikolojik, sosyolojik boyutu var, ekonomik boyutu var. Çünkü bu insanlar işlerinden oldular, okullarından oldular, bir kısmı eğitimlerini yarım bırakmak zorunda kaldı. İmkanı olanların bir kısmı yurt dışına gitmek zorunda kaldılar. Çok büyük travmalar yarattı. Hukuki olarak da haklarının iadesi noktasında pek çok davalar açıldı ama bazıları yıllar yıllar sürdü. Umarım ve ümit ederim ki artık bu mağduriyetler çok daha hızlı bir şekilde telafi edilir. Hala bu şekilde davası devam edenler var, biliyorum. Bunların davaları en kısa zamanda sonuçlandırılır ve hak ettikleri telafi imkanına da kavuşurlar.
Yeni anayasanın amacı
SORU: Daha önce bir değerlendirmenizde "Bin yıl sürecek denen 28 Şubat milletin iradesi ve basiretiyle tarihin çöplüğüne atıldı. Vesayetçi ve tepeden inmeci projeler çökmeye mahkumdur. Böyle utanç tablolarının bir daha yaşanmaması için hikmetle, azimle, el birliğiyle çalışmaya devam edeceğiz." ifadelerini kullanmıştınız. Yeni anayasa tartışmalarını da bu doğrultuda değerlendirebilir miyiz?
CEVAP: Mutlaka, yeni anayasanın amacı zaten Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarına 21. yüzyılda layık oldukları bir anayasayı armağan etmektir. Bunun için aslında çok geç kaldık. Mevcut anayasamız biliyorsunuz 1982 Anayasası'dır. Defalarca tadilattan geçmiş, değişiklikler, düzenlemeler yapılmış, insicamını, bütünlüğünü kaybetmiş bir anayasadır. Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşları, Türk milleti daha iyi bir anayasayı hak ediyor. Bunun için de aslında Mecliste uygun bir zemin var, siyasi partiler var, temsilciler var, milletin temsilcileri orada. Cumhurbaşkanımız da zaten "Bütün partilerin katılımıyla böyle bir anayasa yazma sürecini birlikte başlatalım." diye bir çağrı yaptı. Bu aslında çok önemli tarihi bir fırsattır. Umarım siyasi partiler ve onların dışında diğer bütün paydaşlar bu çağrıya olumlu cevap verirler.
Bir anayasayı sadece hukukçular ya da hukuk uzmanları yazmaz. Yazımını hukukçular yapar ama anayasanın ruhunu inşa eden milletin ortaya koyduğu iradedir, onun tarihidir, onun zaman ve mekan algısıdır, onun kendisini dünyada nasıl konumlandırmak istediğiyle ilgili zihninde sahip olduğu dünya görüşüdür. Bu manada anayasanın paydaşı herkestir, bireylerdir, STK'lerdir, üniversitelerdir, uzmanlardır, sıradan vatandaşlardır, siyasetçidir, iş adamıdır, medya mensuplarıdır vesaire. Bu süreci hep birlikte el birliğiyle sahiplendiğimiz zaman gerçekten Türkiye'ye, 21. yüzyıla yakışır bir anayasayı yazma imkanımız olur. Bunu yaptığımız zaman da darbeler, müdahaleler, postmodern veya başka tür müdahaleler, demokrasinin kesintiye uğraması, millet iradesinin askıya alınması, yok sayılması, sivil siyasetin itibarsızlaştırılması, kurumların aşınması gibi sorunları ortadan kaldırırız. Bunun yerine gerçekten demokratik, şeffaf, meşruiyeti olan, milletin iradesine, basiretine, hikmetine dayalı, bizim tarihimizi, coğrafyamızı, insanımızı, insanlık anlayışımızı yansıtan bir anayasayı yazabiliriz.
Bunun için önümüzde önemli bir fırsat var. Cumhurbaşkanımız da bu yönde çok güçlü bir çağrı yaptı ve bütün siyasete "gelin bunu birlikte yapalım" dedi. Bu kıymetli bir çağrıdır, bunun değerlendirilmesi gerekir ki biz gerçekten her yönüyle işleyen bir demokrasiyi, kurumlarıyla, kuruluşlarıyla, ilkeleriyle, tarihi perspektifiyle hep birlikte bunu yapabilelim. Bunu belki de özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra milletimizin sokak sokak, semt semt, şehir şehir ortaya koyduğu iradenin ve 251 şehidimizin hatırasına bir saygı olarak da yapmamız gerekiyor. Öyle bir anayasa yazalım ki öyle bir demokrasi inşa edelim ki bir daha bu tür acılar bu memlekette yaşanmasın.
210
"O dram tamamen ortadan kalkmadı"
SORU: 28 Şubat da 12 Eylül ve 15 Temmuz gibi perde arkasında bazı uluslararası aktörlerin yer aldığı bir darbeydi. Bu döneme dair hala karanlıkta kalan noktalar var mı?
CEVAP: Dünyanın hiçbir yerinde darbeler sadece bir ülkenin kendi iç dinamikleriyle olmaz, mutlaka bunun uluslararası sisteme uzanan bir ayağı, bir kolu vardır. Kimisinde doğrudan müdahil olurlar bu yabancı aktörler, kimilerinde yol verirler, sessiz kalırlar, zemin hazırlarlar, çeşitli şekillerde bu süreçlerin içerisinde yer alırlar. Hele ki Türkiye gibi uluslararası sistem için vazgeçilmez olan bir ülke söz konusu olduğunda ister 60 darbesini esas alın ister 80 darbesini ve diğer darbe ve darbe girişimlerini, buralarda mutlaka uluslararası sistemin, aktörlerin de bir payı hep olmuştur.
28 Şubat süreciyle ilgili Mecliste bir komisyon kuruldu, bununla ilgili raporlar yazıldı. Meclis aslında bu konuda güzel çalışmalar da yaptı. Orada epey şey ortaya çıkartıldı. Yani o süreç nasıl oldu, meşhur 28 Şubat günü yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında ne kararlar alındı, bunun topluma, millete, ekonomiye, Türkiye'ye, demokrasimize etkileri ne oldu, bunun üzerine epey kapsamlı çalışmalar yapıldı. Ama 28 Şubat'la ilgili yeni bilgi ve belgeler elbette çıkabilir, yeni araştırmalar yapılırsa bu mümkün. Çünkü binlerce mağduru var bu sürecin ve o mağdurlar tabii ki haklarını aradılar, hala arayanlar var. O dram tamamen ortadan kalkmadı, o insanların yaşadığı travma bütünüyle tedavi edilmedi, ortadan kalkmadı. Ama asıl önemli olan, tarihi seyri içerisinde Türk demokrasisine bu tür müdahalelerin ve darbelerin yarattığı travmanın ürettiği maliyetin ne olduğunu bizim millet olarak çok iyi anlamamız, kavramamız ve hiçbir zaman unutmamamız gerekiyor.
Yani şimdi 24 yıl önce yaşanan bir hadise tabii genç nesil açısından çok eskilerde yaşanmış bir olay gibi görülebilir ama işte biz hayattaydık, öğrenciydik, biz hatırlıyoruz bunları. 80 darbesini hatırlayanlar var, elbette yaşayanlar var, hala hayatta olanlar... Şimdi bütün bunlara baktığınız zaman bu hadiselerin yeniden yaşanmaması için bireysel ve kolektif olarak ne yapmalıyız, ne tür tedbirler almalıyız, siyasal sistemimizi hangi ilkeler üzerine bina etmeliyiz ki bu tür boşluklar oluşmasın, bu tür suistimale, istismara, manipülasyona açık müdahaleler, ortamlar oluşmasın? Bunlar üzerinde kafa yormamız gerekiyor, hatırlamamız gerekiyor, unutmamamız gerekiyor ki bütün bunlardan bir ders çıkartalım.
"İrtica söylemlerinin hangi amaçlarla kullanıldığını defalarca gördük"
SORU: Milli Güvenlik Kurulu görüşme tutanakları yasaya göre açıklanamaz. Açıklanması için MGK’de bir karar alınması gerekiyor. 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu görüşme tutanaklarının bir gün açıklanması gündeme gelebilir mi?
CEVAP: Mecliste bununla ilgili kurulan komisyonda o zaman da bunlar konuşuldu, değerlendirildi. Zaten baktığınız zaman o MGK'de alınan kararların sonuçları, uygulaması, o günkü bildiri, baktığınız zaman zaten üç aşağı beş yukarı tabloyu net bir şekilde ortaya koyuyor. Yani orada Cumhuriyet değerleri üzerine vurgu yaparken adeta milleti yok sayan daha doğrusu Cumhuriyet değerlerini kendi sınıfsal çıkarları için, vesayet zihniyetlerini meşrulaştırmak için kullanmaları kendi başına zaten bir belge, her şeyi ortaya koyuyor. Dönem dönem Türkiye'de bu irtica söylemlerinin hangi amaçlarla kullanıldığını defalarca gördük. Vaktizamanında Türkiye'de belli bir grup, belli bir çevre kendi çıkarlarını garanti altına alma, kendi gündemlerini millete empoze etmek istediğinde bunu genellikle irtica söylemi üzerinden yapardı, yıllarca böyle oldu bu.
28 Şubat MGK bildirisini okuduğunuz zaman bunun en güçlü örneklerinden birini, en özet ifadelerinden birini görürsünüz zaten. Dolayısıyla o günkü toplantıda alınan kararlar değerlendirilebilir, bu MGK'nin vereceği bir karardır ama netice itibarıyla bunun sonuçlarına, o söylemin nasıl inşa edildiğine baktığınız zaman diğer darbe girişimleriyle benzer bir yapı arz ettiğini görüyoruz. Cumhuriyetin değerleri, Atatürk, ilke ve inkılaplar, demokrasi, insan hakları, laiklik gibi, sosyal devlet gibi kavramların aslında hangi amaçlarla kullanıldığını, bir darbeyi ve müdahaleyi meşrulaştırmak için nasıl seferber edildiğini göstermesi açısından çarpıcı bir metin. O gözle bir okumak lazım. Bir darbe söyleminin grameri nasıl inşa ediliyor, kelimeleri, terimleri, kavramları nasıl inşa ediliyor, nasıl kullanılıyor bunları anlamak için o metinleri, o tartışmaları tekrar tekrar bir gözden geçirmek lazım.
"Umarım tüm mağduriyetler hızlı bir şekilde telafi edilir"
SORU: 28 Şubat'a yönelik hukuki sürecin, tüm mağdurları tatmin eden bir boyutta tamamlandığını düşünüyor musunuz?
CEVAP: Değil, hala bu dönemde mağdur olup hakkını arayan kişiler var. Hatta geçenlerde yine bir hukuki dava sonuçlandı nihayet. Yaklaşık 14 yıl devam eden bir hukuki süreçten sonra bir dava sonuçlandı. Ama o dönemde yüzlerce hatta binlerce özelikle başörtülü öğrenci mağdur edildi. Bunları aileleriyle birlikte düşündüğünüz zaman bu insanların yaşadığı travmanın bir psikolojik, sosyolojik boyutu var, ekonomik boyutu var. Çünkü bu insanlar işlerinden oldular, okullarından oldular, bir kısmı eğitimlerini yarım bırakmak zorunda kaldı. İmkanı olanların bir kısmı yurt dışına gitmek zorunda kaldılar. Çok büyük travmalar yarattı. Hukuki olarak da haklarının iadesi noktasında pek çok davalar açıldı ama bazıları yıllar yıllar sürdü. Umarım ve ümit ederim ki artık bu mağduriyetler çok daha hızlı bir şekilde telafi edilir. Hala bu şekilde davası devam edenler var, biliyorum. Bunların davaları en kısa zamanda sonuçlandırılır ve hak ettikleri telafi imkanına da kavuşurlar.
Yeni anayasanın amacı
SORU: Daha önce bir değerlendirmenizde "Bin yıl sürecek denen 28 Şubat milletin iradesi ve basiretiyle tarihin çöplüğüne atıldı. Vesayetçi ve tepeden inmeci projeler çökmeye mahkumdur. Böyle utanç tablolarının bir daha yaşanmaması için hikmetle, azimle, el birliğiyle çalışmaya devam edeceğiz." ifadelerini kullanmıştınız. Yeni anayasa tartışmalarını da bu doğrultuda değerlendirebilir miyiz?
CEVAP: Mutlaka, yeni anayasanın amacı zaten Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarına 21. yüzyılda layık oldukları bir anayasayı armağan etmektir. Bunun için aslında çok geç kaldık. Mevcut anayasamız biliyorsunuz 1982 Anayasası'dır. Defalarca tadilattan geçmiş, değişiklikler, düzenlemeler yapılmış, insicamını, bütünlüğünü kaybetmiş bir anayasadır. Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşları, Türk milleti daha iyi bir anayasayı hak ediyor. Bunun için de aslında Mecliste uygun bir zemin var, siyasi partiler var, temsilciler var, milletin temsilcileri orada. Cumhurbaşkanımız da zaten "Bütün partilerin katılımıyla böyle bir anayasa yazma sürecini birlikte başlatalım." diye bir çağrı yaptı. Bu aslında çok önemli tarihi bir fırsattır. Umarım siyasi partiler ve onların dışında diğer bütün paydaşlar bu çağrıya olumlu cevap verirler.
Bir anayasayı sadece hukukçular ya da hukuk uzmanları yazmaz. Yazımını hukukçular yapar ama anayasanın ruhunu inşa eden milletin ortaya koyduğu iradedir, onun tarihidir, onun zaman ve mekan algısıdır, onun kendisini dünyada nasıl konumlandırmak istediğiyle ilgili zihninde sahip olduğu dünya görüşüdür. Bu manada anayasanın paydaşı herkestir, bireylerdir, STK'lerdir, üniversitelerdir, uzmanlardır, sıradan vatandaşlardır, siyasetçidir, iş adamıdır, medya mensuplarıdır vesaire. Bu süreci hep birlikte el birliğiyle sahiplendiğimiz zaman gerçekten Türkiye'ye, 21. yüzyıla yakışır bir anayasayı yazma imkanımız olur. Bunu yaptığımız zaman da darbeler, müdahaleler, postmodern veya başka tür müdahaleler, demokrasinin kesintiye uğraması, millet iradesinin askıya alınması, yok sayılması, sivil siyasetin itibarsızlaştırılması, kurumların aşınması gibi sorunları ortadan kaldırırız. Bunun yerine gerçekten demokratik, şeffaf, meşruiyeti olan, milletin iradesine, basiretine, hikmetine dayalı, bizim tarihimizi, coğrafyamızı, insanımızı, insanlık anlayışımızı yansıtan bir anayasayı yazabiliriz.
Bunun için önümüzde önemli bir fırsat var. Cumhurbaşkanımız da bu yönde çok güçlü bir çağrı yaptı ve bütün siyasete "gelin bunu birlikte yapalım" dedi. Bu kıymetli bir çağrıdır, bunun değerlendirilmesi gerekir ki biz gerçekten her yönüyle işleyen bir demokrasiyi, kurumlarıyla, kuruluşlarıyla, ilkeleriyle, tarihi perspektifiyle hep birlikte bunu yapabilelim. Bunu belki de özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra milletimizin sokak sokak, semt semt, şehir şehir ortaya koyduğu iradenin ve 251 şehidimizin hatırasına bir saygı olarak da yapmamız gerekiyor. Öyle bir anayasa yazalım ki öyle bir demokrasi inşa edelim ki bir daha bu tür acılar bu memlekette yaşanmasın.
310
"O dram tamamen ortadan kalkmadı"
SORU: 28 Şubat da 12 Eylül ve 15 Temmuz gibi perde arkasında bazı uluslararası aktörlerin yer aldığı bir darbeydi. Bu döneme dair hala karanlıkta kalan noktalar var mı?
CEVAP: Dünyanın hiçbir yerinde darbeler sadece bir ülkenin kendi iç dinamikleriyle olmaz, mutlaka bunun uluslararası sisteme uzanan bir ayağı, bir kolu vardır. Kimisinde doğrudan müdahil olurlar bu yabancı aktörler, kimilerinde yol verirler, sessiz kalırlar, zemin hazırlarlar, çeşitli şekillerde bu süreçlerin içerisinde yer alırlar. Hele ki Türkiye gibi uluslararası sistem için vazgeçilmez olan bir ülke söz konusu olduğunda ister 60 darbesini esas alın ister 80 darbesini ve diğer darbe ve darbe girişimlerini, buralarda mutlaka uluslararası sistemin, aktörlerin de bir payı hep olmuştur.
28 Şubat süreciyle ilgili Mecliste bir komisyon kuruldu, bununla ilgili raporlar yazıldı. Meclis aslında bu konuda güzel çalışmalar da yaptı. Orada epey şey ortaya çıkartıldı. Yani o süreç nasıl oldu, meşhur 28 Şubat günü yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında ne kararlar alındı, bunun topluma, millete, ekonomiye, Türkiye'ye, demokrasimize etkileri ne oldu, bunun üzerine epey kapsamlı çalışmalar yapıldı. Ama 28 Şubat'la ilgili yeni bilgi ve belgeler elbette çıkabilir, yeni araştırmalar yapılırsa bu mümkün. Çünkü binlerce mağduru var bu sürecin ve o mağdurlar tabii ki haklarını aradılar, hala arayanlar var. O dram tamamen ortadan kalkmadı, o insanların yaşadığı travma bütünüyle tedavi edilmedi, ortadan kalkmadı. Ama asıl önemli olan, tarihi seyri içerisinde Türk demokrasisine bu tür müdahalelerin ve darbelerin yarattığı travmanın ürettiği maliyetin ne olduğunu bizim millet olarak çok iyi anlamamız, kavramamız ve hiçbir zaman unutmamamız gerekiyor.
Yani şimdi 24 yıl önce yaşanan bir hadise tabii genç nesil açısından çok eskilerde yaşanmış bir olay gibi görülebilir ama işte biz hayattaydık, öğrenciydik, biz hatırlıyoruz bunları. 80 darbesini hatırlayanlar var, elbette yaşayanlar var, hala hayatta olanlar... Şimdi bütün bunlara baktığınız zaman bu hadiselerin yeniden yaşanmaması için bireysel ve kolektif olarak ne yapmalıyız, ne tür tedbirler almalıyız, siyasal sistemimizi hangi ilkeler üzerine bina etmeliyiz ki bu tür boşluklar oluşmasın, bu tür suistimale, istismara, manipülasyona açık müdahaleler, ortamlar oluşmasın? Bunlar üzerinde kafa yormamız gerekiyor, hatırlamamız gerekiyor, unutmamamız gerekiyor ki bütün bunlardan bir ders çıkartalım.
"İrtica söylemlerinin hangi amaçlarla kullanıldığını defalarca gördük"
SORU: Milli Güvenlik Kurulu görüşme tutanakları yasaya göre açıklanamaz. Açıklanması için MGK’de bir karar alınması gerekiyor. 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu görüşme tutanaklarının bir gün açıklanması gündeme gelebilir mi?
CEVAP: Mecliste bununla ilgili kurulan komisyonda o zaman da bunlar konuşuldu, değerlendirildi. Zaten baktığınız zaman o MGK'de alınan kararların sonuçları, uygulaması, o günkü bildiri, baktığınız zaman zaten üç aşağı beş yukarı tabloyu net bir şekilde ortaya koyuyor. Yani orada Cumhuriyet değerleri üzerine vurgu yaparken adeta milleti yok sayan daha doğrusu Cumhuriyet değerlerini kendi sınıfsal çıkarları için, vesayet zihniyetlerini meşrulaştırmak için kullanmaları kendi başına zaten bir belge, her şeyi ortaya koyuyor. Dönem dönem Türkiye'de bu irtica söylemlerinin hangi amaçlarla kullanıldığını defalarca gördük. Vaktizamanında Türkiye'de belli bir grup, belli bir çevre kendi çıkarlarını garanti altına alma, kendi gündemlerini millete empoze etmek istediğinde bunu genellikle irtica söylemi üzerinden yapardı, yıllarca böyle oldu bu.
28 Şubat MGK bildirisini okuduğunuz zaman bunun en güçlü örneklerinden birini, en özet ifadelerinden birini görürsünüz zaten. Dolayısıyla o günkü toplantıda alınan kararlar değerlendirilebilir, bu MGK'nin vereceği bir karardır ama netice itibarıyla bunun sonuçlarına, o söylemin nasıl inşa edildiğine baktığınız zaman diğer darbe girişimleriyle benzer bir yapı arz ettiğini görüyoruz. Cumhuriyetin değerleri, Atatürk, ilke ve inkılaplar, demokrasi, insan hakları, laiklik gibi, sosyal devlet gibi kavramların aslında hangi amaçlarla kullanıldığını, bir darbeyi ve müdahaleyi meşrulaştırmak için nasıl seferber edildiğini göstermesi açısından çarpıcı bir metin. O gözle bir okumak lazım. Bir darbe söyleminin grameri nasıl inşa ediliyor, kelimeleri, terimleri, kavramları nasıl inşa ediliyor, nasıl kullanılıyor bunları anlamak için o metinleri, o tartışmaları tekrar tekrar bir gözden geçirmek lazım.
"Umarım tüm mağduriyetler hızlı bir şekilde telafi edilir"
SORU: 28 Şubat'a yönelik hukuki sürecin, tüm mağdurları tatmin eden bir boyutta tamamlandığını düşünüyor musunuz?
CEVAP: Değil, hala bu dönemde mağdur olup hakkını arayan kişiler var. Hatta geçenlerde yine bir hukuki dava sonuçlandı nihayet. Yaklaşık 14 yıl devam eden bir hukuki süreçten sonra bir dava sonuçlandı. Ama o dönemde yüzlerce hatta binlerce özelikle başörtülü öğrenci mağdur edildi. Bunları aileleriyle birlikte düşündüğünüz zaman bu insanların yaşadığı travmanın bir psikolojik, sosyolojik boyutu var, ekonomik boyutu var. Çünkü bu insanlar işlerinden oldular, okullarından oldular, bir kısmı eğitimlerini yarım bırakmak zorunda kaldı. İmkanı olanların bir kısmı yurt dışına gitmek zorunda kaldılar. Çok büyük travmalar yarattı. Hukuki olarak da haklarının iadesi noktasında pek çok davalar açıldı ama bazıları yıllar yıllar sürdü. Umarım ve ümit ederim ki artık bu mağduriyetler çok daha hızlı bir şekilde telafi edilir. Hala bu şekilde davası devam edenler var, biliyorum. Bunların davaları en kısa zamanda sonuçlandırılır ve hak ettikleri telafi imkanına da kavuşurlar.
Yeni anayasanın amacı
SORU: Daha önce bir değerlendirmenizde "Bin yıl sürecek denen 28 Şubat milletin iradesi ve basiretiyle tarihin çöplüğüne atıldı. Vesayetçi ve tepeden inmeci projeler çökmeye mahkumdur. Böyle utanç tablolarının bir daha yaşanmaması için hikmetle, azimle, el birliğiyle çalışmaya devam edeceğiz." ifadelerini kullanmıştınız. Yeni anayasa tartışmalarını da bu doğrultuda değerlendirebilir miyiz?
CEVAP: Mutlaka, yeni anayasanın amacı zaten Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarına 21. yüzyılda layık oldukları bir anayasayı armağan etmektir. Bunun için aslında çok geç kaldık. Mevcut anayasamız biliyorsunuz 1982 Anayasası'dır. Defalarca tadilattan geçmiş, değişiklikler, düzenlemeler yapılmış, insicamını, bütünlüğünü kaybetmiş bir anayasadır. Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşları, Türk milleti daha iyi bir anayasayı hak ediyor. Bunun için de aslında Mecliste uygun bir zemin var, siyasi partiler var, temsilciler var, milletin temsilcileri orada. Cumhurbaşkanımız da zaten "Bütün partilerin katılımıyla böyle bir anayasa yazma sürecini birlikte başlatalım." diye bir çağrı yaptı. Bu aslında çok önemli tarihi bir fırsattır. Umarım siyasi partiler ve onların dışında diğer bütün paydaşlar bu çağrıya olumlu cevap verirler.
Bir anayasayı sadece hukukçular ya da hukuk uzmanları yazmaz. Yazımını hukukçular yapar ama anayasanın ruhunu inşa eden milletin ortaya koyduğu iradedir, onun tarihidir, onun zaman ve mekan algısıdır, onun kendisini dünyada nasıl konumlandırmak istediğiyle ilgili zihninde sahip olduğu dünya görüşüdür. Bu manada anayasanın paydaşı herkestir, bireylerdir, STK'lerdir, üniversitelerdir, uzmanlardır, sıradan vatandaşlardır, siyasetçidir, iş adamıdır, medya mensuplarıdır vesaire. Bu süreci hep birlikte el birliğiyle sahiplendiğimiz zaman gerçekten Türkiye'ye, 21. yüzyıla yakışır bir anayasayı yazma imkanımız olur. Bunu yaptığımız zaman da darbeler, müdahaleler, postmodern veya başka tür müdahaleler, demokrasinin kesintiye uğraması, millet iradesinin askıya alınması, yok sayılması, sivil siyasetin itibarsızlaştırılması, kurumların aşınması gibi sorunları ortadan kaldırırız. Bunun yerine gerçekten demokratik, şeffaf, meşruiyeti olan, milletin iradesine, basiretine, hikmetine dayalı, bizim tarihimizi, coğrafyamızı, insanımızı, insanlık anlayışımızı yansıtan bir anayasayı yazabiliriz.
Bunun için önümüzde önemli bir fırsat var. Cumhurbaşkanımız da bu yönde çok güçlü bir çağrı yaptı ve bütün siyasete "gelin bunu birlikte yapalım" dedi. Bu kıymetli bir çağrıdır, bunun değerlendirilmesi gerekir ki biz gerçekten her yönüyle işleyen bir demokrasiyi, kurumlarıyla, kuruluşlarıyla, ilkeleriyle, tarihi perspektifiyle hep birlikte bunu yapabilelim. Bunu belki de özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra milletimizin sokak sokak, semt semt, şehir şehir ortaya koyduğu iradenin ve 251 şehidimizin hatırasına bir saygı olarak da yapmamız gerekiyor. Öyle bir anayasa yazalım ki öyle bir demokrasi inşa edelim ki bir daha bu tür acılar bu memlekette yaşanmasın.
410
"O dram tamamen ortadan kalkmadı"
SORU: 28 Şubat da 12 Eylül ve 15 Temmuz gibi perde arkasında bazı uluslararası aktörlerin yer aldığı bir darbeydi. Bu döneme dair hala karanlıkta kalan noktalar var mı?
CEVAP: Dünyanın hiçbir yerinde darbeler sadece bir ülkenin kendi iç dinamikleriyle olmaz, mutlaka bunun uluslararası sisteme uzanan bir ayağı, bir kolu vardır. Kimisinde doğrudan müdahil olurlar bu yabancı aktörler, kimilerinde yol verirler, sessiz kalırlar, zemin hazırlarlar, çeşitli şekillerde bu süreçlerin içerisinde yer alırlar. Hele ki Türkiye gibi uluslararası sistem için vazgeçilmez olan bir ülke söz konusu olduğunda ister 60 darbesini esas alın ister 80 darbesini ve diğer darbe ve darbe girişimlerini, buralarda mutlaka uluslararası sistemin, aktörlerin de bir payı hep olmuştur.
28 Şubat süreciyle ilgili Mecliste bir komisyon kuruldu, bununla ilgili raporlar yazıldı. Meclis aslında bu konuda güzel çalışmalar da yaptı. Orada epey şey ortaya çıkartıldı. Yani o süreç nasıl oldu, meşhur 28 Şubat günü yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında ne kararlar alındı, bunun topluma, millete, ekonomiye, Türkiye'ye, demokrasimize etkileri ne oldu, bunun üzerine epey kapsamlı çalışmalar yapıldı. Ama 28 Şubat'la ilgili yeni bilgi ve belgeler elbette çıkabilir, yeni araştırmalar yapılırsa bu mümkün. Çünkü binlerce mağduru var bu sürecin ve o mağdurlar tabii ki haklarını aradılar, hala arayanlar var. O dram tamamen ortadan kalkmadı, o insanların yaşadığı travma bütünüyle tedavi edilmedi, ortadan kalkmadı. Ama asıl önemli olan, tarihi seyri içerisinde Türk demokrasisine bu tür müdahalelerin ve darbelerin yarattığı travmanın ürettiği maliyetin ne olduğunu bizim millet olarak çok iyi anlamamız, kavramamız ve hiçbir zaman unutmamamız gerekiyor.
Yani şimdi 24 yıl önce yaşanan bir hadise tabii genç nesil açısından çok eskilerde yaşanmış bir olay gibi görülebilir ama işte biz hayattaydık, öğrenciydik, biz hatırlıyoruz bunları. 80 darbesini hatırlayanlar var, elbette yaşayanlar var, hala hayatta olanlar... Şimdi bütün bunlara baktığınız zaman bu hadiselerin yeniden yaşanmaması için bireysel ve kolektif olarak ne yapmalıyız, ne tür tedbirler almalıyız, siyasal sistemimizi hangi ilkeler üzerine bina etmeliyiz ki bu tür boşluklar oluşmasın, bu tür suistimale, istismara, manipülasyona açık müdahaleler, ortamlar oluşmasın? Bunlar üzerinde kafa yormamız gerekiyor, hatırlamamız gerekiyor, unutmamamız gerekiyor ki bütün bunlardan bir ders çıkartalım.
"İrtica söylemlerinin hangi amaçlarla kullanıldığını defalarca gördük"
SORU: Milli Güvenlik Kurulu görüşme tutanakları yasaya göre açıklanamaz. Açıklanması için MGK’de bir karar alınması gerekiyor. 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu görüşme tutanaklarının bir gün açıklanması gündeme gelebilir mi?
CEVAP: Mecliste bununla ilgili kurulan komisyonda o zaman da bunlar konuşuldu, değerlendirildi. Zaten baktığınız zaman o MGK'de alınan kararların sonuçları, uygulaması, o günkü bildiri, baktığınız zaman zaten üç aşağı beş yukarı tabloyu net bir şekilde ortaya koyuyor. Yani orada Cumhuriyet değerleri üzerine vurgu yaparken adeta milleti yok sayan daha doğrusu Cumhuriyet değerlerini kendi sınıfsal çıkarları için, vesayet zihniyetlerini meşrulaştırmak için kullanmaları kendi başına zaten bir belge, her şeyi ortaya koyuyor. Dönem dönem Türkiye'de bu irtica söylemlerinin hangi amaçlarla kullanıldığını defalarca gördük. Vaktizamanında Türkiye'de belli bir grup, belli bir çevre kendi çıkarlarını garanti altına alma, kendi gündemlerini millete empoze etmek istediğinde bunu genellikle irtica söylemi üzerinden yapardı, yıllarca böyle oldu bu.
28 Şubat MGK bildirisini okuduğunuz zaman bunun en güçlü örneklerinden birini, en özet ifadelerinden birini görürsünüz zaten. Dolayısıyla o günkü toplantıda alınan kararlar değerlendirilebilir, bu MGK'nin vereceği bir karardır ama netice itibarıyla bunun sonuçlarına, o söylemin nasıl inşa edildiğine baktığınız zaman diğer darbe girişimleriyle benzer bir yapı arz ettiğini görüyoruz. Cumhuriyetin değerleri, Atatürk, ilke ve inkılaplar, demokrasi, insan hakları, laiklik gibi, sosyal devlet gibi kavramların aslında hangi amaçlarla kullanıldığını, bir darbeyi ve müdahaleyi meşrulaştırmak için nasıl seferber edildiğini göstermesi açısından çarpıcı bir metin. O gözle bir okumak lazım. Bir darbe söyleminin grameri nasıl inşa ediliyor, kelimeleri, terimleri, kavramları nasıl inşa ediliyor, nasıl kullanılıyor bunları anlamak için o metinleri, o tartışmaları tekrar tekrar bir gözden geçirmek lazım.
"Umarım tüm mağduriyetler hızlı bir şekilde telafi edilir"
SORU: 28 Şubat'a yönelik hukuki sürecin, tüm mağdurları tatmin eden bir boyutta tamamlandığını düşünüyor musunuz?
CEVAP: Değil, hala bu dönemde mağdur olup hakkını arayan kişiler var. Hatta geçenlerde yine bir hukuki dava sonuçlandı nihayet. Yaklaşık 14 yıl devam eden bir hukuki süreçten sonra bir dava sonuçlandı. Ama o dönemde yüzlerce hatta binlerce özelikle başörtülü öğrenci mağdur edildi. Bunları aileleriyle birlikte düşündüğünüz zaman bu insanların yaşadığı travmanın bir psikolojik, sosyolojik boyutu var, ekonomik boyutu var. Çünkü bu insanlar işlerinden oldular, okullarından oldular, bir kısmı eğitimlerini yarım bırakmak zorunda kaldı. İmkanı olanların bir kısmı yurt dışına gitmek zorunda kaldılar. Çok büyük travmalar yarattı. Hukuki olarak da haklarının iadesi noktasında pek çok davalar açıldı ama bazıları yıllar yıllar sürdü. Umarım ve ümit ederim ki artık bu mağduriyetler çok daha hızlı bir şekilde telafi edilir. Hala bu şekilde davası devam edenler var, biliyorum. Bunların davaları en kısa zamanda sonuçlandırılır ve hak ettikleri telafi imkanına da kavuşurlar.
Yeni anayasanın amacı
SORU: Daha önce bir değerlendirmenizde "Bin yıl sürecek denen 28 Şubat milletin iradesi ve basiretiyle tarihin çöplüğüne atıldı. Vesayetçi ve tepeden inmeci projeler çökmeye mahkumdur. Böyle utanç tablolarının bir daha yaşanmaması için hikmetle, azimle, el birliğiyle çalışmaya devam edeceğiz." ifadelerini kullanmıştınız. Yeni anayasa tartışmalarını da bu doğrultuda değerlendirebilir miyiz?
CEVAP: Mutlaka, yeni anayasanın amacı zaten Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarına 21. yüzyılda layık oldukları bir anayasayı armağan etmektir. Bunun için aslında çok geç kaldık. Mevcut anayasamız biliyorsunuz 1982 Anayasası'dır. Defalarca tadilattan geçmiş, değişiklikler, düzenlemeler yapılmış, insicamını, bütünlüğünü kaybetmiş bir anayasadır. Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşları, Türk milleti daha iyi bir anayasayı hak ediyor. Bunun için de aslında Mecliste uygun bir zemin var, siyasi partiler var, temsilciler var, milletin temsilcileri orada. Cumhurbaşkanımız da zaten "Bütün partilerin katılımıyla böyle bir anayasa yazma sürecini birlikte başlatalım." diye bir çağrı yaptı. Bu aslında çok önemli tarihi bir fırsattır. Umarım siyasi partiler ve onların dışında diğer bütün paydaşlar bu çağrıya olumlu cevap verirler.
Bir anayasayı sadece hukukçular ya da hukuk uzmanları yazmaz. Yazımını hukukçular yapar ama anayasanın ruhunu inşa eden milletin ortaya koyduğu iradedir, onun tarihidir, onun zaman ve mekan algısıdır, onun kendisini dünyada nasıl konumlandırmak istediğiyle ilgili zihninde sahip olduğu dünya görüşüdür. Bu manada anayasanın paydaşı herkestir, bireylerdir, STK'lerdir, üniversitelerdir, uzmanlardır, sıradan vatandaşlardır, siyasetçidir, iş adamıdır, medya mensuplarıdır vesaire. Bu süreci hep birlikte el birliğiyle sahiplendiğimiz zaman gerçekten Türkiye'ye, 21. yüzyıla yakışır bir anayasayı yazma imkanımız olur. Bunu yaptığımız zaman da darbeler, müdahaleler, postmodern veya başka tür müdahaleler, demokrasinin kesintiye uğraması, millet iradesinin askıya alınması, yok sayılması, sivil siyasetin itibarsızlaştırılması, kurumların aşınması gibi sorunları ortadan kaldırırız. Bunun yerine gerçekten demokratik, şeffaf, meşruiyeti olan, milletin iradesine, basiretine, hikmetine dayalı, bizim tarihimizi, coğrafyamızı, insanımızı, insanlık anlayışımızı yansıtan bir anayasayı yazabiliriz.
Bunun için önümüzde önemli bir fırsat var. Cumhurbaşkanımız da bu yönde çok güçlü bir çağrı yaptı ve bütün siyasete "gelin bunu birlikte yapalım" dedi. Bu kıymetli bir çağrıdır, bunun değerlendirilmesi gerekir ki biz gerçekten her yönüyle işleyen bir demokrasiyi, kurumlarıyla, kuruluşlarıyla, ilkeleriyle, tarihi perspektifiyle hep birlikte bunu yapabilelim. Bunu belki de özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra milletimizin sokak sokak, semt semt, şehir şehir ortaya koyduğu iradenin ve 251 şehidimizin hatırasına bir saygı olarak da yapmamız gerekiyor. Öyle bir anayasa yazalım ki öyle bir demokrasi inşa edelim ki bir daha bu tür acılar bu memlekette yaşanmasın.
510
"O dram tamamen ortadan kalkmadı"
SORU: 28 Şubat da 12 Eylül ve 15 Temmuz gibi perde arkasında bazı uluslararası aktörlerin yer aldığı bir darbeydi. Bu döneme dair hala karanlıkta kalan noktalar var mı?
CEVAP: Dünyanın hiçbir yerinde darbeler sadece bir ülkenin kendi iç dinamikleriyle olmaz, mutlaka bunun uluslararası sisteme uzanan bir ayağı, bir kolu vardır. Kimisinde doğrudan müdahil olurlar bu yabancı aktörler, kimilerinde yol verirler, sessiz kalırlar, zemin hazırlarlar, çeşitli şekillerde bu süreçlerin içerisinde yer alırlar. Hele ki Türkiye gibi uluslararası sistem için vazgeçilmez olan bir ülke söz konusu olduğunda ister 60 darbesini esas alın ister 80 darbesini ve diğer darbe ve darbe girişimlerini, buralarda mutlaka uluslararası sistemin, aktörlerin de bir payı hep olmuştur.
28 Şubat süreciyle ilgili Mecliste bir komisyon kuruldu, bununla ilgili raporlar yazıldı. Meclis aslında bu konuda güzel çalışmalar da yaptı. Orada epey şey ortaya çıkartıldı. Yani o süreç nasıl oldu, meşhur 28 Şubat günü yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında ne kararlar alındı, bunun topluma, millete, ekonomiye, Türkiye'ye, demokrasimize etkileri ne oldu, bunun üzerine epey kapsamlı çalışmalar yapıldı. Ama 28 Şubat'la ilgili yeni bilgi ve belgeler elbette çıkabilir, yeni araştırmalar yapılırsa bu mümkün. Çünkü binlerce mağduru var bu sürecin ve o mağdurlar tabii ki haklarını aradılar, hala arayanlar var. O dram tamamen ortadan kalkmadı, o insanların yaşadığı travma bütünüyle tedavi edilmedi, ortadan kalkmadı. Ama asıl önemli olan, tarihi seyri içerisinde Türk demokrasisine bu tür müdahalelerin ve darbelerin yarattığı travmanın ürettiği maliyetin ne olduğunu bizim millet olarak çok iyi anlamamız, kavramamız ve hiçbir zaman unutmamamız gerekiyor.
Yani şimdi 24 yıl önce yaşanan bir hadise tabii genç nesil açısından çok eskilerde yaşanmış bir olay gibi görülebilir ama işte biz hayattaydık, öğrenciydik, biz hatırlıyoruz bunları. 80 darbesini hatırlayanlar var, elbette yaşayanlar var, hala hayatta olanlar... Şimdi bütün bunlara baktığınız zaman bu hadiselerin yeniden yaşanmaması için bireysel ve kolektif olarak ne yapmalıyız, ne tür tedbirler almalıyız, siyasal sistemimizi hangi ilkeler üzerine bina etmeliyiz ki bu tür boşluklar oluşmasın, bu tür suistimale, istismara, manipülasyona açık müdahaleler, ortamlar oluşmasın? Bunlar üzerinde kafa yormamız gerekiyor, hatırlamamız gerekiyor, unutmamamız gerekiyor ki bütün bunlardan bir ders çıkartalım.
"İrtica söylemlerinin hangi amaçlarla kullanıldığını defalarca gördük"
SORU: Milli Güvenlik Kurulu görüşme tutanakları yasaya göre açıklanamaz. Açıklanması için MGK’de bir karar alınması gerekiyor. 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu görüşme tutanaklarının bir gün açıklanması gündeme gelebilir mi?
CEVAP: Mecliste bununla ilgili kurulan komisyonda o zaman da bunlar konuşuldu, değerlendirildi. Zaten baktığınız zaman o MGK'de alınan kararların sonuçları, uygulaması, o günkü bildiri, baktığınız zaman zaten üç aşağı beş yukarı tabloyu net bir şekilde ortaya koyuyor. Yani orada Cumhuriyet değerleri üzerine vurgu yaparken adeta milleti yok sayan daha doğrusu Cumhuriyet değerlerini kendi sınıfsal çıkarları için, vesayet zihniyetlerini meşrulaştırmak için kullanmaları kendi başına zaten bir belge, her şeyi ortaya koyuyor. Dönem dönem Türkiye'de bu irtica söylemlerinin hangi amaçlarla kullanıldığını defalarca gördük. Vaktizamanında Türkiye'de belli bir grup, belli bir çevre kendi çıkarlarını garanti altına alma, kendi gündemlerini millete empoze etmek istediğinde bunu genellikle irtica söylemi üzerinden yapardı, yıllarca böyle oldu bu.
28 Şubat MGK bildirisini okuduğunuz zaman bunun en güçlü örneklerinden birini, en özet ifadelerinden birini görürsünüz zaten. Dolayısıyla o günkü toplantıda alınan kararlar değerlendirilebilir, bu MGK'nin vereceği bir karardır ama netice itibarıyla bunun sonuçlarına, o söylemin nasıl inşa edildiğine baktığınız zaman diğer darbe girişimleriyle benzer bir yapı arz ettiğini görüyoruz. Cumhuriyetin değerleri, Atatürk, ilke ve inkılaplar, demokrasi, insan hakları, laiklik gibi, sosyal devlet gibi kavramların aslında hangi amaçlarla kullanıldığını, bir darbeyi ve müdahaleyi meşrulaştırmak için nasıl seferber edildiğini göstermesi açısından çarpıcı bir metin. O gözle bir okumak lazım. Bir darbe söyleminin grameri nasıl inşa ediliyor, kelimeleri, terimleri, kavramları nasıl inşa ediliyor, nasıl kullanılıyor bunları anlamak için o metinleri, o tartışmaları tekrar tekrar bir gözden geçirmek lazım.
"Umarım tüm mağduriyetler hızlı bir şekilde telafi edilir"
SORU: 28 Şubat'a yönelik hukuki sürecin, tüm mağdurları tatmin eden bir boyutta tamamlandığını düşünüyor musunuz?
CEVAP: Değil, hala bu dönemde mağdur olup hakkını arayan kişiler var. Hatta geçenlerde yine bir hukuki dava sonuçlandı nihayet. Yaklaşık 14 yıl devam eden bir hukuki süreçten sonra bir dava sonuçlandı. Ama o dönemde yüzlerce hatta binlerce özelikle başörtülü öğrenci mağdur edildi. Bunları aileleriyle birlikte düşündüğünüz zaman bu insanların yaşadığı travmanın bir psikolojik, sosyolojik boyutu var, ekonomik boyutu var. Çünkü bu insanlar işlerinden oldular, okullarından oldular, bir kısmı eğitimlerini yarım bırakmak zorunda kaldı. İmkanı olanların bir kısmı yurt dışına gitmek zorunda kaldılar. Çok büyük travmalar yarattı. Hukuki olarak da haklarının iadesi noktasında pek çok davalar açıldı ama bazıları yıllar yıllar sürdü. Umarım ve ümit ederim ki artık bu mağduriyetler çok daha hızlı bir şekilde telafi edilir. Hala bu şekilde davası devam edenler var, biliyorum. Bunların davaları en kısa zamanda sonuçlandırılır ve hak ettikleri telafi imkanına da kavuşurlar.
Yeni anayasanın amacı
SORU: Daha önce bir değerlendirmenizde "Bin yıl sürecek denen 28 Şubat milletin iradesi ve basiretiyle tarihin çöplüğüne atıldı. Vesayetçi ve tepeden inmeci projeler çökmeye mahkumdur. Böyle utanç tablolarının bir daha yaşanmaması için hikmetle, azimle, el birliğiyle çalışmaya devam edeceğiz." ifadelerini kullanmıştınız. Yeni anayasa tartışmalarını da bu doğrultuda değerlendirebilir miyiz?
CEVAP: Mutlaka, yeni anayasanın amacı zaten Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarına 21. yüzyılda layık oldukları bir anayasayı armağan etmektir. Bunun için aslında çok geç kaldık. Mevcut anayasamız biliyorsunuz 1982 Anayasası'dır. Defalarca tadilattan geçmiş, değişiklikler, düzenlemeler yapılmış, insicamını, bütünlüğünü kaybetmiş bir anayasadır. Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşları, Türk milleti daha iyi bir anayasayı hak ediyor. Bunun için de aslında Mecliste uygun bir zemin var, siyasi partiler var, temsilciler var, milletin temsilcileri orada. Cumhurbaşkanımız da zaten "Bütün partilerin katılımıyla böyle bir anayasa yazma sürecini birlikte başlatalım." diye bir çağrı yaptı. Bu aslında çok önemli tarihi bir fırsattır. Umarım siyasi partiler ve onların dışında diğer bütün paydaşlar bu çağrıya olumlu cevap verirler.
Bir anayasayı sadece hukukçular ya da hukuk uzmanları yazmaz. Yazımını hukukçular yapar ama anayasanın ruhunu inşa eden milletin ortaya koyduğu iradedir, onun tarihidir, onun zaman ve mekan algısıdır, onun kendisini dünyada nasıl konumlandırmak istediğiyle ilgili zihninde sahip olduğu dünya görüşüdür. Bu manada anayasanın paydaşı herkestir, bireylerdir, STK'lerdir, üniversitelerdir, uzmanlardır, sıradan vatandaşlardır, siyasetçidir, iş adamıdır, medya mensuplarıdır vesaire. Bu süreci hep birlikte el birliğiyle sahiplendiğimiz zaman gerçekten Türkiye'ye, 21. yüzyıla yakışır bir anayasayı yazma imkanımız olur. Bunu yaptığımız zaman da darbeler, müdahaleler, postmodern veya başka tür müdahaleler, demokrasinin kesintiye uğraması, millet iradesinin askıya alınması, yok sayılması, sivil siyasetin itibarsızlaştırılması, kurumların aşınması gibi sorunları ortadan kaldırırız. Bunun yerine gerçekten demokratik, şeffaf, meşruiyeti olan, milletin iradesine, basiretine, hikmetine dayalı, bizim tarihimizi, coğrafyamızı, insanımızı, insanlık anlayışımızı yansıtan bir anayasayı yazabiliriz.
Bunun için önümüzde önemli bir fırsat var. Cumhurbaşkanımız da bu yönde çok güçlü bir çağrı yaptı ve bütün siyasete "gelin bunu birlikte yapalım" dedi. Bu kıymetli bir çağrıdır, bunun değerlendirilmesi gerekir ki biz gerçekten her yönüyle işleyen bir demokrasiyi, kurumlarıyla, kuruluşlarıyla, ilkeleriyle, tarihi perspektifiyle hep birlikte bunu yapabilelim. Bunu belki de özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra milletimizin sokak sokak, semt semt, şehir şehir ortaya koyduğu iradenin ve 251 şehidimizin hatırasına bir saygı olarak da yapmamız gerekiyor. Öyle bir anayasa yazalım ki öyle bir demokrasi inşa edelim ki bir daha bu tür acılar bu memlekette yaşanmasın.
610
"O dram tamamen ortadan kalkmadı"
SORU: 28 Şubat da 12 Eylül ve 15 Temmuz gibi perde arkasında bazı uluslararası aktörlerin yer aldığı bir darbeydi. Bu döneme dair hala karanlıkta kalan noktalar var mı?
CEVAP: Dünyanın hiçbir yerinde darbeler sadece bir ülkenin kendi iç dinamikleriyle olmaz, mutlaka bunun uluslararası sisteme uzanan bir ayağı, bir kolu vardır. Kimisinde doğrudan müdahil olurlar bu yabancı aktörler, kimilerinde yol verirler, sessiz kalırlar, zemin hazırlarlar, çeşitli şekillerde bu süreçlerin içerisinde yer alırlar. Hele ki Türkiye gibi uluslararası sistem için vazgeçilmez olan bir ülke söz konusu olduğunda ister 60 darbesini esas alın ister 80 darbesini ve diğer darbe ve darbe girişimlerini, buralarda mutlaka uluslararası sistemin, aktörlerin de bir payı hep olmuştur.
28 Şubat süreciyle ilgili Mecliste bir komisyon kuruldu, bununla ilgili raporlar yazıldı. Meclis aslında bu konuda güzel çalışmalar da yaptı. Orada epey şey ortaya çıkartıldı. Yani o süreç nasıl oldu, meşhur 28 Şubat günü yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında ne kararlar alındı, bunun topluma, millete, ekonomiye, Türkiye'ye, demokrasimize etkileri ne oldu, bunun üzerine epey kapsamlı çalışmalar yapıldı. Ama 28 Şubat'la ilgili yeni bilgi ve belgeler elbette çıkabilir, yeni araştırmalar yapılırsa bu mümkün. Çünkü binlerce mağduru var bu sürecin ve o mağdurlar tabii ki haklarını aradılar, hala arayanlar var. O dram tamamen ortadan kalkmadı, o insanların yaşadığı travma bütünüyle tedavi edilmedi, ortadan kalkmadı. Ama asıl önemli olan, tarihi seyri içerisinde Türk demokrasisine bu tür müdahalelerin ve darbelerin yarattığı travmanın ürettiği maliyetin ne olduğunu bizim millet olarak çok iyi anlamamız, kavramamız ve hiçbir zaman unutmamamız gerekiyor.
Yani şimdi 24 yıl önce yaşanan bir hadise tabii genç nesil açısından çok eskilerde yaşanmış bir olay gibi görülebilir ama işte biz hayattaydık, öğrenciydik, biz hatırlıyoruz bunları. 80 darbesini hatırlayanlar var, elbette yaşayanlar var, hala hayatta olanlar... Şimdi bütün bunlara baktığınız zaman bu hadiselerin yeniden yaşanmaması için bireysel ve kolektif olarak ne yapmalıyız, ne tür tedbirler almalıyız, siyasal sistemimizi hangi ilkeler üzerine bina etmeliyiz ki bu tür boşluklar oluşmasın, bu tür suistimale, istismara, manipülasyona açık müdahaleler, ortamlar oluşmasın? Bunlar üzerinde kafa yormamız gerekiyor, hatırlamamız gerekiyor, unutmamamız gerekiyor ki bütün bunlardan bir ders çıkartalım.
"İrtica söylemlerinin hangi amaçlarla kullanıldığını defalarca gördük"
SORU: Milli Güvenlik Kurulu görüşme tutanakları yasaya göre açıklanamaz. Açıklanması için MGK’de bir karar alınması gerekiyor. 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu görüşme tutanaklarının bir gün açıklanması gündeme gelebilir mi?
CEVAP: Mecliste bununla ilgili kurulan komisyonda o zaman da bunlar konuşuldu, değerlendirildi. Zaten baktığınız zaman o MGK'de alınan kararların sonuçları, uygulaması, o günkü bildiri, baktığınız zaman zaten üç aşağı beş yukarı tabloyu net bir şekilde ortaya koyuyor. Yani orada Cumhuriyet değerleri üzerine vurgu yaparken adeta milleti yok sayan daha doğrusu Cumhuriyet değerlerini kendi sınıfsal çıkarları için, vesayet zihniyetlerini meşrulaştırmak için kullanmaları kendi başına zaten bir belge, her şeyi ortaya koyuyor. Dönem dönem Türkiye'de bu irtica söylemlerinin hangi amaçlarla kullanıldığını defalarca gördük. Vaktizamanında Türkiye'de belli bir grup, belli bir çevre kendi çıkarlarını garanti altına alma, kendi gündemlerini millete empoze etmek istediğinde bunu genellikle irtica söylemi üzerinden yapardı, yıllarca böyle oldu bu.
28 Şubat MGK bildirisini okuduğunuz zaman bunun en güçlü örneklerinden birini, en özet ifadelerinden birini görürsünüz zaten. Dolayısıyla o günkü toplantıda alınan kararlar değerlendirilebilir, bu MGK'nin vereceği bir karardır ama netice itibarıyla bunun sonuçlarına, o söylemin nasıl inşa edildiğine baktığınız zaman diğer darbe girişimleriyle benzer bir yapı arz ettiğini görüyoruz. Cumhuriyetin değerleri, Atatürk, ilke ve inkılaplar, demokrasi, insan hakları, laiklik gibi, sosyal devlet gibi kavramların aslında hangi amaçlarla kullanıldığını, bir darbeyi ve müdahaleyi meşrulaştırmak için nasıl seferber edildiğini göstermesi açısından çarpıcı bir metin. O gözle bir okumak lazım. Bir darbe söyleminin grameri nasıl inşa ediliyor, kelimeleri, terimleri, kavramları nasıl inşa ediliyor, nasıl kullanılıyor bunları anlamak için o metinleri, o tartışmaları tekrar tekrar bir gözden geçirmek lazım.
"Umarım tüm mağduriyetler hızlı bir şekilde telafi edilir"
SORU: 28 Şubat'a yönelik hukuki sürecin, tüm mağdurları tatmin eden bir boyutta tamamlandığını düşünüyor musunuz?
CEVAP: Değil, hala bu dönemde mağdur olup hakkını arayan kişiler var. Hatta geçenlerde yine bir hukuki dava sonuçlandı nihayet. Yaklaşık 14 yıl devam eden bir hukuki süreçten sonra bir dava sonuçlandı. Ama o dönemde yüzlerce hatta binlerce özelikle başörtülü öğrenci mağdur edildi. Bunları aileleriyle birlikte düşündüğünüz zaman bu insanların yaşadığı travmanın bir psikolojik, sosyolojik boyutu var, ekonomik boyutu var. Çünkü bu insanlar işlerinden oldular, okullarından oldular, bir kısmı eğitimlerini yarım bırakmak zorunda kaldı. İmkanı olanların bir kısmı yurt dışına gitmek zorunda kaldılar. Çok büyük travmalar yarattı. Hukuki olarak da haklarının iadesi noktasında pek çok davalar açıldı ama bazıları yıllar yıllar sürdü. Umarım ve ümit ederim ki artık bu mağduriyetler çok daha hızlı bir şekilde telafi edilir. Hala bu şekilde davası devam edenler var, biliyorum. Bunların davaları en kısa zamanda sonuçlandırılır ve hak ettikleri telafi imkanına da kavuşurlar.
Yeni anayasanın amacı
SORU: Daha önce bir değerlendirmenizde "Bin yıl sürecek denen 28 Şubat milletin iradesi ve basiretiyle tarihin çöplüğüne atıldı. Vesayetçi ve tepeden inmeci projeler çökmeye mahkumdur. Böyle utanç tablolarının bir daha yaşanmaması için hikmetle, azimle, el birliğiyle çalışmaya devam edeceğiz." ifadelerini kullanmıştınız. Yeni anayasa tartışmalarını da bu doğrultuda değerlendirebilir miyiz?
CEVAP: Mutlaka, yeni anayasanın amacı zaten Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarına 21. yüzyılda layık oldukları bir anayasayı armağan etmektir. Bunun için aslında çok geç kaldık. Mevcut anayasamız biliyorsunuz 1982 Anayasası'dır. Defalarca tadilattan geçmiş, değişiklikler, düzenlemeler yapılmış, insicamını, bütünlüğünü kaybetmiş bir anayasadır. Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşları, Türk milleti daha iyi bir anayasayı hak ediyor. Bunun için de aslında Mecliste uygun bir zemin var, siyasi partiler var, temsilciler var, milletin temsilcileri orada. Cumhurbaşkanımız da zaten "Bütün partilerin katılımıyla böyle bir anayasa yazma sürecini birlikte başlatalım." diye bir çağrı yaptı. Bu aslında çok önemli tarihi bir fırsattır. Umarım siyasi partiler ve onların dışında diğer bütün paydaşlar bu çağrıya olumlu cevap verirler.
Bir anayasayı sadece hukukçular ya da hukuk uzmanları yazmaz. Yazımını hukukçular yapar ama anayasanın ruhunu inşa eden milletin ortaya koyduğu iradedir, onun tarihidir, onun zaman ve mekan algısıdır, onun kendisini dünyada nasıl konumlandırmak istediğiyle ilgili zihninde sahip olduğu dünya görüşüdür. Bu manada anayasanın paydaşı herkestir, bireylerdir, STK'lerdir, üniversitelerdir, uzmanlardır, sıradan vatandaşlardır, siyasetçidir, iş adamıdır, medya mensuplarıdır vesaire. Bu süreci hep birlikte el birliğiyle sahiplendiğimiz zaman gerçekten Türkiye'ye, 21. yüzyıla yakışır bir anayasayı yazma imkanımız olur. Bunu yaptığımız zaman da darbeler, müdahaleler, postmodern veya başka tür müdahaleler, demokrasinin kesintiye uğraması, millet iradesinin askıya alınması, yok sayılması, sivil siyasetin itibarsızlaştırılması, kurumların aşınması gibi sorunları ortadan kaldırırız. Bunun yerine gerçekten demokratik, şeffaf, meşruiyeti olan, milletin iradesine, basiretine, hikmetine dayalı, bizim tarihimizi, coğrafyamızı, insanımızı, insanlık anlayışımızı yansıtan bir anayasayı yazabiliriz.
Bunun için önümüzde önemli bir fırsat var. Cumhurbaşkanımız da bu yönde çok güçlü bir çağrı yaptı ve bütün siyasete "gelin bunu birlikte yapalım" dedi. Bu kıymetli bir çağrıdır, bunun değerlendirilmesi gerekir ki biz gerçekten her yönüyle işleyen bir demokrasiyi, kurumlarıyla, kuruluşlarıyla, ilkeleriyle, tarihi perspektifiyle hep birlikte bunu yapabilelim. Bunu belki de özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra milletimizin sokak sokak, semt semt, şehir şehir ortaya koyduğu iradenin ve 251 şehidimizin hatırasına bir saygı olarak da yapmamız gerekiyor. Öyle bir anayasa yazalım ki öyle bir demokrasi inşa edelim ki bir daha bu tür acılar bu memlekette yaşanmasın.
710
"O dram tamamen ortadan kalkmadı"
SORU: 28 Şubat da 12 Eylül ve 15 Temmuz gibi perde arkasında bazı uluslararası aktörlerin yer aldığı bir darbeydi. Bu döneme dair hala karanlıkta kalan noktalar var mı?
CEVAP: Dünyanın hiçbir yerinde darbeler sadece bir ülkenin kendi iç dinamikleriyle olmaz, mutlaka bunun uluslararası sisteme uzanan bir ayağı, bir kolu vardır. Kimisinde doğrudan müdahil olurlar bu yabancı aktörler, kimilerinde yol verirler, sessiz kalırlar, zemin hazırlarlar, çeşitli şekillerde bu süreçlerin içerisinde yer alırlar. Hele ki Türkiye gibi uluslararası sistem için vazgeçilmez olan bir ülke söz konusu olduğunda ister 60 darbesini esas alın ister 80 darbesini ve diğer darbe ve darbe girişimlerini, buralarda mutlaka uluslararası sistemin, aktörlerin de bir payı hep olmuştur.
28 Şubat süreciyle ilgili Mecliste bir komisyon kuruldu, bununla ilgili raporlar yazıldı. Meclis aslında bu konuda güzel çalışmalar da yaptı. Orada epey şey ortaya çıkartıldı. Yani o süreç nasıl oldu, meşhur 28 Şubat günü yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında ne kararlar alındı, bunun topluma, millete, ekonomiye, Türkiye'ye, demokrasimize etkileri ne oldu, bunun üzerine epey kapsamlı çalışmalar yapıldı. Ama 28 Şubat'la ilgili yeni bilgi ve belgeler elbette çıkabilir, yeni araştırmalar yapılırsa bu mümkün. Çünkü binlerce mağduru var bu sürecin ve o mağdurlar tabii ki haklarını aradılar, hala arayanlar var. O dram tamamen ortadan kalkmadı, o insanların yaşadığı travma bütünüyle tedavi edilmedi, ortadan kalkmadı. Ama asıl önemli olan, tarihi seyri içerisinde Türk demokrasisine bu tür müdahalelerin ve darbelerin yarattığı travmanın ürettiği maliyetin ne olduğunu bizim millet olarak çok iyi anlamamız, kavramamız ve hiçbir zaman unutmamamız gerekiyor.
Yani şimdi 24 yıl önce yaşanan bir hadise tabii genç nesil açısından çok eskilerde yaşanmış bir olay gibi görülebilir ama işte biz hayattaydık, öğrenciydik, biz hatırlıyoruz bunları. 80 darbesini hatırlayanlar var, elbette yaşayanlar var, hala hayatta olanlar... Şimdi bütün bunlara baktığınız zaman bu hadiselerin yeniden yaşanmaması için bireysel ve kolektif olarak ne yapmalıyız, ne tür tedbirler almalıyız, siyasal sistemimizi hangi ilkeler üzerine bina etmeliyiz ki bu tür boşluklar oluşmasın, bu tür suistimale, istismara, manipülasyona açık müdahaleler, ortamlar oluşmasın? Bunlar üzerinde kafa yormamız gerekiyor, hatırlamamız gerekiyor, unutmamamız gerekiyor ki bütün bunlardan bir ders çıkartalım.
"İrtica söylemlerinin hangi amaçlarla kullanıldığını defalarca gördük"
SORU: Milli Güvenlik Kurulu görüşme tutanakları yasaya göre açıklanamaz. Açıklanması için MGK’de bir karar alınması gerekiyor. 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu görüşme tutanaklarının bir gün açıklanması gündeme gelebilir mi?
CEVAP: Mecliste bununla ilgili kurulan komisyonda o zaman da bunlar konuşuldu, değerlendirildi. Zaten baktığınız zaman o MGK'de alınan kararların sonuçları, uygulaması, o günkü bildiri, baktığınız zaman zaten üç aşağı beş yukarı tabloyu net bir şekilde ortaya koyuyor. Yani orada Cumhuriyet değerleri üzerine vurgu yaparken adeta milleti yok sayan daha doğrusu Cumhuriyet değerlerini kendi sınıfsal çıkarları için, vesayet zihniyetlerini meşrulaştırmak için kullanmaları kendi başına zaten bir belge, her şeyi ortaya koyuyor. Dönem dönem Türkiye'de bu irtica söylemlerinin hangi amaçlarla kullanıldığını defalarca gördük. Vaktizamanında Türkiye'de belli bir grup, belli bir çevre kendi çıkarlarını garanti altına alma, kendi gündemlerini millete empoze etmek istediğinde bunu genellikle irtica söylemi üzerinden yapardı, yıllarca böyle oldu bu.
28 Şubat MGK bildirisini okuduğunuz zaman bunun en güçlü örneklerinden birini, en özet ifadelerinden birini görürsünüz zaten. Dolayısıyla o günkü toplantıda alınan kararlar değerlendirilebilir, bu MGK'nin vereceği bir karardır ama netice itibarıyla bunun sonuçlarına, o söylemin nasıl inşa edildiğine baktığınız zaman diğer darbe girişimleriyle benzer bir yapı arz ettiğini görüyoruz. Cumhuriyetin değerleri, Atatürk, ilke ve inkılaplar, demokrasi, insan hakları, laiklik gibi, sosyal devlet gibi kavramların aslında hangi amaçlarla kullanıldığını, bir darbeyi ve müdahaleyi meşrulaştırmak için nasıl seferber edildiğini göstermesi açısından çarpıcı bir metin. O gözle bir okumak lazım. Bir darbe söyleminin grameri nasıl inşa ediliyor, kelimeleri, terimleri, kavramları nasıl inşa ediliyor, nasıl kullanılıyor bunları anlamak için o metinleri, o tartışmaları tekrar tekrar bir gözden geçirmek lazım.
"Umarım tüm mağduriyetler hızlı bir şekilde telafi edilir"
SORU: 28 Şubat'a yönelik hukuki sürecin, tüm mağdurları tatmin eden bir boyutta tamamlandığını düşünüyor musunuz?
CEVAP: Değil, hala bu dönemde mağdur olup hakkını arayan kişiler var. Hatta geçenlerde yine bir hukuki dava sonuçlandı nihayet. Yaklaşık 14 yıl devam eden bir hukuki süreçten sonra bir dava sonuçlandı. Ama o dönemde yüzlerce hatta binlerce özelikle başörtülü öğrenci mağdur edildi. Bunları aileleriyle birlikte düşündüğünüz zaman bu insanların yaşadığı travmanın bir psikolojik, sosyolojik boyutu var, ekonomik boyutu var. Çünkü bu insanlar işlerinden oldular, okullarından oldular, bir kısmı eğitimlerini yarım bırakmak zorunda kaldı. İmkanı olanların bir kısmı yurt dışına gitmek zorunda kaldılar. Çok büyük travmalar yarattı. Hukuki olarak da haklarının iadesi noktasında pek çok davalar açıldı ama bazıları yıllar yıllar sürdü. Umarım ve ümit ederim ki artık bu mağduriyetler çok daha hızlı bir şekilde telafi edilir. Hala bu şekilde davası devam edenler var, biliyorum. Bunların davaları en kısa zamanda sonuçlandırılır ve hak ettikleri telafi imkanına da kavuşurlar.
Yeni anayasanın amacı
SORU: Daha önce bir değerlendirmenizde "Bin yıl sürecek denen 28 Şubat milletin iradesi ve basiretiyle tarihin çöplüğüne atıldı. Vesayetçi ve tepeden inmeci projeler çökmeye mahkumdur. Böyle utanç tablolarının bir daha yaşanmaması için hikmetle, azimle, el birliğiyle çalışmaya devam edeceğiz." ifadelerini kullanmıştınız. Yeni anayasa tartışmalarını da bu doğrultuda değerlendirebilir miyiz?
CEVAP: Mutlaka, yeni anayasanın amacı zaten Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarına 21. yüzyılda layık oldukları bir anayasayı armağan etmektir. Bunun için aslında çok geç kaldık. Mevcut anayasamız biliyorsunuz 1982 Anayasası'dır. Defalarca tadilattan geçmiş, değişiklikler, düzenlemeler yapılmış, insicamını, bütünlüğünü kaybetmiş bir anayasadır. Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşları, Türk milleti daha iyi bir anayasayı hak ediyor. Bunun için de aslında Mecliste uygun bir zemin var, siyasi partiler var, temsilciler var, milletin temsilcileri orada. Cumhurbaşkanımız da zaten "Bütün partilerin katılımıyla böyle bir anayasa yazma sürecini birlikte başlatalım." diye bir çağrı yaptı. Bu aslında çok önemli tarihi bir fırsattır. Umarım siyasi partiler ve onların dışında diğer bütün paydaşlar bu çağrıya olumlu cevap verirler.
Bir anayasayı sadece hukukçular ya da hukuk uzmanları yazmaz. Yazımını hukukçular yapar ama anayasanın ruhunu inşa eden milletin ortaya koyduğu iradedir, onun tarihidir, onun zaman ve mekan algısıdır, onun kendisini dünyada nasıl konumlandırmak istediğiyle ilgili zihninde sahip olduğu dünya görüşüdür. Bu manada anayasanın paydaşı herkestir, bireylerdir, STK'lerdir, üniversitelerdir, uzmanlardır, sıradan vatandaşlardır, siyasetçidir, iş adamıdır, medya mensuplarıdır vesaire. Bu süreci hep birlikte el birliğiyle sahiplendiğimiz zaman gerçekten Türkiye'ye, 21. yüzyıla yakışır bir anayasayı yazma imkanımız olur. Bunu yaptığımız zaman da darbeler, müdahaleler, postmodern veya başka tür müdahaleler, demokrasinin kesintiye uğraması, millet iradesinin askıya alınması, yok sayılması, sivil siyasetin itibarsızlaştırılması, kurumların aşınması gibi sorunları ortadan kaldırırız. Bunun yerine gerçekten demokratik, şeffaf, meşruiyeti olan, milletin iradesine, basiretine, hikmetine dayalı, bizim tarihimizi, coğrafyamızı, insanımızı, insanlık anlayışımızı yansıtan bir anayasayı yazabiliriz.
Bunun için önümüzde önemli bir fırsat var. Cumhurbaşkanımız da bu yönde çok güçlü bir çağrı yaptı ve bütün siyasete "gelin bunu birlikte yapalım" dedi. Bu kıymetli bir çağrıdır, bunun değerlendirilmesi gerekir ki biz gerçekten her yönüyle işleyen bir demokrasiyi, kurumlarıyla, kuruluşlarıyla, ilkeleriyle, tarihi perspektifiyle hep birlikte bunu yapabilelim. Bunu belki de özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra milletimizin sokak sokak, semt semt, şehir şehir ortaya koyduğu iradenin ve 251 şehidimizin hatırasına bir saygı olarak da yapmamız gerekiyor. Öyle bir anayasa yazalım ki öyle bir demokrasi inşa edelim ki bir daha bu tür acılar bu memlekette yaşanmasın.
810
"O dram tamamen ortadan kalkmadı"
SORU: 28 Şubat da 12 Eylül ve 15 Temmuz gibi perde arkasında bazı uluslararası aktörlerin yer aldığı bir darbeydi. Bu döneme dair hala karanlıkta kalan noktalar var mı?
CEVAP: Dünyanın hiçbir yerinde darbeler sadece bir ülkenin kendi iç dinamikleriyle olmaz, mutlaka bunun uluslararası sisteme uzanan bir ayağı, bir kolu vardır. Kimisinde doğrudan müdahil olurlar bu yabancı aktörler, kimilerinde yol verirler, sessiz kalırlar, zemin hazırlarlar, çeşitli şekillerde bu süreçlerin içerisinde yer alırlar. Hele ki Türkiye gibi uluslararası sistem için vazgeçilmez olan bir ülke söz konusu olduğunda ister 60 darbesini esas alın ister 80 darbesini ve diğer darbe ve darbe girişimlerini, buralarda mutlaka uluslararası sistemin, aktörlerin de bir payı hep olmuştur.
28 Şubat süreciyle ilgili Mecliste bir komisyon kuruldu, bununla ilgili raporlar yazıldı. Meclis aslında bu konuda güzel çalışmalar da yaptı. Orada epey şey ortaya çıkartıldı. Yani o süreç nasıl oldu, meşhur 28 Şubat günü yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında ne kararlar alındı, bunun topluma, millete, ekonomiye, Türkiye'ye, demokrasimize etkileri ne oldu, bunun üzerine epey kapsamlı çalışmalar yapıldı. Ama 28 Şubat'la ilgili yeni bilgi ve belgeler elbette çıkabilir, yeni araştırmalar yapılırsa bu mümkün. Çünkü binlerce mağduru var bu sürecin ve o mağdurlar tabii ki haklarını aradılar, hala arayanlar var. O dram tamamen ortadan kalkmadı, o insanların yaşadığı travma bütünüyle tedavi edilmedi, ortadan kalkmadı. Ama asıl önemli olan, tarihi seyri içerisinde Türk demokrasisine bu tür müdahalelerin ve darbelerin yarattığı travmanın ürettiği maliyetin ne olduğunu bizim millet olarak çok iyi anlamamız, kavramamız ve hiçbir zaman unutmamamız gerekiyor.
Yani şimdi 24 yıl önce yaşanan bir hadise tabii genç nesil açısından çok eskilerde yaşanmış bir olay gibi görülebilir ama işte biz hayattaydık, öğrenciydik, biz hatırlıyoruz bunları. 80 darbesini hatırlayanlar var, elbette yaşayanlar var, hala hayatta olanlar... Şimdi bütün bunlara baktığınız zaman bu hadiselerin yeniden yaşanmaması için bireysel ve kolektif olarak ne yapmalıyız, ne tür tedbirler almalıyız, siyasal sistemimizi hangi ilkeler üzerine bina etmeliyiz ki bu tür boşluklar oluşmasın, bu tür suistimale, istismara, manipülasyona açık müdahaleler, ortamlar oluşmasın? Bunlar üzerinde kafa yormamız gerekiyor, hatırlamamız gerekiyor, unutmamamız gerekiyor ki bütün bunlardan bir ders çıkartalım.
"İrtica söylemlerinin hangi amaçlarla kullanıldığını defalarca gördük"
SORU: Milli Güvenlik Kurulu görüşme tutanakları yasaya göre açıklanamaz. Açıklanması için MGK’de bir karar alınması gerekiyor. 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu görüşme tutanaklarının bir gün açıklanması gündeme gelebilir mi?
CEVAP: Mecliste bununla ilgili kurulan komisyonda o zaman da bunlar konuşuldu, değerlendirildi. Zaten baktığınız zaman o MGK'de alınan kararların sonuçları, uygulaması, o günkü bildiri, baktığınız zaman zaten üç aşağı beş yukarı tabloyu net bir şekilde ortaya koyuyor. Yani orada Cumhuriyet değerleri üzerine vurgu yaparken adeta milleti yok sayan daha doğrusu Cumhuriyet değerlerini kendi sınıfsal çıkarları için, vesayet zihniyetlerini meşrulaştırmak için kullanmaları kendi başına zaten bir belge, her şeyi ortaya koyuyor. Dönem dönem Türkiye'de bu irtica söylemlerinin hangi amaçlarla kullanıldığını defalarca gördük. Vaktizamanında Türkiye'de belli bir grup, belli bir çevre kendi çıkarlarını garanti altına alma, kendi gündemlerini millete empoze etmek istediğinde bunu genellikle irtica söylemi üzerinden yapardı, yıllarca böyle oldu bu.
28 Şubat MGK bildirisini okuduğunuz zaman bunun en güçlü örneklerinden birini, en özet ifadelerinden birini görürsünüz zaten. Dolayısıyla o günkü toplantıda alınan kararlar değerlendirilebilir, bu MGK'nin vereceği bir karardır ama netice itibarıyla bunun sonuçlarına, o söylemin nasıl inşa edildiğine baktığınız zaman diğer darbe girişimleriyle benzer bir yapı arz ettiğini görüyoruz. Cumhuriyetin değerleri, Atatürk, ilke ve inkılaplar, demokrasi, insan hakları, laiklik gibi, sosyal devlet gibi kavramların aslında hangi amaçlarla kullanıldığını, bir darbeyi ve müdahaleyi meşrulaştırmak için nasıl seferber edildiğini göstermesi açısından çarpıcı bir metin. O gözle bir okumak lazım. Bir darbe söyleminin grameri nasıl inşa ediliyor, kelimeleri, terimleri, kavramları nasıl inşa ediliyor, nasıl kullanılıyor bunları anlamak için o metinleri, o tartışmaları tekrar tekrar bir gözden geçirmek lazım.
"Umarım tüm mağduriyetler hızlı bir şekilde telafi edilir"
SORU: 28 Şubat'a yönelik hukuki sürecin, tüm mağdurları tatmin eden bir boyutta tamamlandığını düşünüyor musunuz?
CEVAP: Değil, hala bu dönemde mağdur olup hakkını arayan kişiler var. Hatta geçenlerde yine bir hukuki dava sonuçlandı nihayet. Yaklaşık 14 yıl devam eden bir hukuki süreçten sonra bir dava sonuçlandı. Ama o dönemde yüzlerce hatta binlerce özelikle başörtülü öğrenci mağdur edildi. Bunları aileleriyle birlikte düşündüğünüz zaman bu insanların yaşadığı travmanın bir psikolojik, sosyolojik boyutu var, ekonomik boyutu var. Çünkü bu insanlar işlerinden oldular, okullarından oldular, bir kısmı eğitimlerini yarım bırakmak zorunda kaldı. İmkanı olanların bir kısmı yurt dışına gitmek zorunda kaldılar. Çok büyük travmalar yarattı. Hukuki olarak da haklarının iadesi noktasında pek çok davalar açıldı ama bazıları yıllar yıllar sürdü. Umarım ve ümit ederim ki artık bu mağduriyetler çok daha hızlı bir şekilde telafi edilir. Hala bu şekilde davası devam edenler var, biliyorum. Bunların davaları en kısa zamanda sonuçlandırılır ve hak ettikleri telafi imkanına da kavuşurlar.
Yeni anayasanın amacı
SORU: Daha önce bir değerlendirmenizde "Bin yıl sürecek denen 28 Şubat milletin iradesi ve basiretiyle tarihin çöplüğüne atıldı. Vesayetçi ve tepeden inmeci projeler çökmeye mahkumdur. Böyle utanç tablolarının bir daha yaşanmaması için hikmetle, azimle, el birliğiyle çalışmaya devam edeceğiz." ifadelerini kullanmıştınız. Yeni anayasa tartışmalarını da bu doğrultuda değerlendirebilir miyiz?
CEVAP: Mutlaka, yeni anayasanın amacı zaten Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarına 21. yüzyılda layık oldukları bir anayasayı armağan etmektir. Bunun için aslında çok geç kaldık. Mevcut anayasamız biliyorsunuz 1982 Anayasası'dır. Defalarca tadilattan geçmiş, değişiklikler, düzenlemeler yapılmış, insicamını, bütünlüğünü kaybetmiş bir anayasadır. Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşları, Türk milleti daha iyi bir anayasayı hak ediyor. Bunun için de aslında Mecliste uygun bir zemin var, siyasi partiler var, temsilciler var, milletin temsilcileri orada. Cumhurbaşkanımız da zaten "Bütün partilerin katılımıyla böyle bir anayasa yazma sürecini birlikte başlatalım." diye bir çağrı yaptı. Bu aslında çok önemli tarihi bir fırsattır. Umarım siyasi partiler ve onların dışında diğer bütün paydaşlar bu çağrıya olumlu cevap verirler.
Bir anayasayı sadece hukukçular ya da hukuk uzmanları yazmaz. Yazımını hukukçular yapar ama anayasanın ruhunu inşa eden milletin ortaya koyduğu iradedir, onun tarihidir, onun zaman ve mekan algısıdır, onun kendisini dünyada nasıl konumlandırmak istediğiyle ilgili zihninde sahip olduğu dünya görüşüdür. Bu manada anayasanın paydaşı herkestir, bireylerdir, STK'lerdir, üniversitelerdir, uzmanlardır, sıradan vatandaşlardır, siyasetçidir, iş adamıdır, medya mensuplarıdır vesaire. Bu süreci hep birlikte el birliğiyle sahiplendiğimiz zaman gerçekten Türkiye'ye, 21. yüzyıla yakışır bir anayasayı yazma imkanımız olur. Bunu yaptığımız zaman da darbeler, müdahaleler, postmodern veya başka tür müdahaleler, demokrasinin kesintiye uğraması, millet iradesinin askıya alınması, yok sayılması, sivil siyasetin itibarsızlaştırılması, kurumların aşınması gibi sorunları ortadan kaldırırız. Bunun yerine gerçekten demokratik, şeffaf, meşruiyeti olan, milletin iradesine, basiretine, hikmetine dayalı, bizim tarihimizi, coğrafyamızı, insanımızı, insanlık anlayışımızı yansıtan bir anayasayı yazabiliriz.
Bunun için önümüzde önemli bir fırsat var. Cumhurbaşkanımız da bu yönde çok güçlü bir çağrı yaptı ve bütün siyasete "gelin bunu birlikte yapalım" dedi. Bu kıymetli bir çağrıdır, bunun değerlendirilmesi gerekir ki biz gerçekten her yönüyle işleyen bir demokrasiyi, kurumlarıyla, kuruluşlarıyla, ilkeleriyle, tarihi perspektifiyle hep birlikte bunu yapabilelim. Bunu belki de özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra milletimizin sokak sokak, semt semt, şehir şehir ortaya koyduğu iradenin ve 251 şehidimizin hatırasına bir saygı olarak da yapmamız gerekiyor. Öyle bir anayasa yazalım ki öyle bir demokrasi inşa edelim ki bir daha bu tür acılar bu memlekette yaşanmasın.
910
"O dram tamamen ortadan kalkmadı"
SORU: 28 Şubat da 12 Eylül ve 15 Temmuz gibi perde arkasında bazı uluslararası aktörlerin yer aldığı bir darbeydi. Bu döneme dair hala karanlıkta kalan noktalar var mı?
CEVAP: Dünyanın hiçbir yerinde darbeler sadece bir ülkenin kendi iç dinamikleriyle olmaz, mutlaka bunun uluslararası sisteme uzanan bir ayağı, bir kolu vardır. Kimisinde doğrudan müdahil olurlar bu yabancı aktörler, kimilerinde yol verirler, sessiz kalırlar, zemin hazırlarlar, çeşitli şekillerde bu süreçlerin içerisinde yer alırlar. Hele ki Türkiye gibi uluslararası sistem için vazgeçilmez olan bir ülke söz konusu olduğunda ister 60 darbesini esas alın ister 80 darbesini ve diğer darbe ve darbe girişimlerini, buralarda mutlaka uluslararası sistemin, aktörlerin de bir payı hep olmuştur.
28 Şubat süreciyle ilgili Mecliste bir komisyon kuruldu, bununla ilgili raporlar yazıldı. Meclis aslında bu konuda güzel çalışmalar da yaptı. Orada epey şey ortaya çıkartıldı. Yani o süreç nasıl oldu, meşhur 28 Şubat günü yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında ne kararlar alındı, bunun topluma, millete, ekonomiye, Türkiye'ye, demokrasimize etkileri ne oldu, bunun üzerine epey kapsamlı çalışmalar yapıldı. Ama 28 Şubat'la ilgili yeni bilgi ve belgeler elbette çıkabilir, yeni araştırmalar yapılırsa bu mümkün. Çünkü binlerce mağduru var bu sürecin ve o mağdurlar tabii ki haklarını aradılar, hala arayanlar var. O dram tamamen ortadan kalkmadı, o insanların yaşadığı travma bütünüyle tedavi edilmedi, ortadan kalkmadı. Ama asıl önemli olan, tarihi seyri içerisinde Türk demokrasisine bu tür müdahalelerin ve darbelerin yarattığı travmanın ürettiği maliyetin ne olduğunu bizim millet olarak çok iyi anlamamız, kavramamız ve hiçbir zaman unutmamamız gerekiyor.
Yani şimdi 24 yıl önce yaşanan bir hadise tabii genç nesil açısından çok eskilerde yaşanmış bir olay gibi görülebilir ama işte biz hayattaydık, öğrenciydik, biz hatırlıyoruz bunları. 80 darbesini hatırlayanlar var, elbette yaşayanlar var, hala hayatta olanlar... Şimdi bütün bunlara baktığınız zaman bu hadiselerin yeniden yaşanmaması için bireysel ve kolektif olarak ne yapmalıyız, ne tür tedbirler almalıyız, siyasal sistemimizi hangi ilkeler üzerine bina etmeliyiz ki bu tür boşluklar oluşmasın, bu tür suistimale, istismara, manipülasyona açık müdahaleler, ortamlar oluşmasın? Bunlar üzerinde kafa yormamız gerekiyor, hatırlamamız gerekiyor, unutmamamız gerekiyor ki bütün bunlardan bir ders çıkartalım.
"İrtica söylemlerinin hangi amaçlarla kullanıldığını defalarca gördük"
SORU: Milli Güvenlik Kurulu görüşme tutanakları yasaya göre açıklanamaz. Açıklanması için MGK’de bir karar alınması gerekiyor. 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu görüşme tutanaklarının bir gün açıklanması gündeme gelebilir mi?
CEVAP: Mecliste bununla ilgili kurulan komisyonda o zaman da bunlar konuşuldu, değerlendirildi. Zaten baktığınız zaman o MGK'de alınan kararların sonuçları, uygulaması, o günkü bildiri, baktığınız zaman zaten üç aşağı beş yukarı tabloyu net bir şekilde ortaya koyuyor. Yani orada Cumhuriyet değerleri üzerine vurgu yaparken adeta milleti yok sayan daha doğrusu Cumhuriyet değerlerini kendi sınıfsal çıkarları için, vesayet zihniyetlerini meşrulaştırmak için kullanmaları kendi başına zaten bir belge, her şeyi ortaya koyuyor. Dönem dönem Türkiye'de bu irtica söylemlerinin hangi amaçlarla kullanıldığını defalarca gördük. Vaktizamanında Türkiye'de belli bir grup, belli bir çevre kendi çıkarlarını garanti altına alma, kendi gündemlerini millete empoze etmek istediğinde bunu genellikle irtica söylemi üzerinden yapardı, yıllarca böyle oldu bu.
28 Şubat MGK bildirisini okuduğunuz zaman bunun en güçlü örneklerinden birini, en özet ifadelerinden birini görürsünüz zaten. Dolayısıyla o günkü toplantıda alınan kararlar değerlendirilebilir, bu MGK'nin vereceği bir karardır ama netice itibarıyla bunun sonuçlarına, o söylemin nasıl inşa edildiğine baktığınız zaman diğer darbe girişimleriyle benzer bir yapı arz ettiğini görüyoruz. Cumhuriyetin değerleri, Atatürk, ilke ve inkılaplar, demokrasi, insan hakları, laiklik gibi, sosyal devlet gibi kavramların aslında hangi amaçlarla kullanıldığını, bir darbeyi ve müdahaleyi meşrulaştırmak için nasıl seferber edildiğini göstermesi açısından çarpıcı bir metin. O gözle bir okumak lazım. Bir darbe söyleminin grameri nasıl inşa ediliyor, kelimeleri, terimleri, kavramları nasıl inşa ediliyor, nasıl kullanılıyor bunları anlamak için o metinleri, o tartışmaları tekrar tekrar bir gözden geçirmek lazım.
"Umarım tüm mağduriyetler hızlı bir şekilde telafi edilir"
SORU: 28 Şubat'a yönelik hukuki sürecin, tüm mağdurları tatmin eden bir boyutta tamamlandığını düşünüyor musunuz?
CEVAP: Değil, hala bu dönemde mağdur olup hakkını arayan kişiler var. Hatta geçenlerde yine bir hukuki dava sonuçlandı nihayet. Yaklaşık 14 yıl devam eden bir hukuki süreçten sonra bir dava sonuçlandı. Ama o dönemde yüzlerce hatta binlerce özelikle başörtülü öğrenci mağdur edildi. Bunları aileleriyle birlikte düşündüğünüz zaman bu insanların yaşadığı travmanın bir psikolojik, sosyolojik boyutu var, ekonomik boyutu var. Çünkü bu insanlar işlerinden oldular, okullarından oldular, bir kısmı eğitimlerini yarım bırakmak zorunda kaldı. İmkanı olanların bir kısmı yurt dışına gitmek zorunda kaldılar. Çok büyük travmalar yarattı. Hukuki olarak da haklarının iadesi noktasında pek çok davalar açıldı ama bazıları yıllar yıllar sürdü. Umarım ve ümit ederim ki artık bu mağduriyetler çok daha hızlı bir şekilde telafi edilir. Hala bu şekilde davası devam edenler var, biliyorum. Bunların davaları en kısa zamanda sonuçlandırılır ve hak ettikleri telafi imkanına da kavuşurlar.
Yeni anayasanın amacı
SORU: Daha önce bir değerlendirmenizde "Bin yıl sürecek denen 28 Şubat milletin iradesi ve basiretiyle tarihin çöplüğüne atıldı. Vesayetçi ve tepeden inmeci projeler çökmeye mahkumdur. Böyle utanç tablolarının bir daha yaşanmaması için hikmetle, azimle, el birliğiyle çalışmaya devam edeceğiz." ifadelerini kullanmıştınız. Yeni anayasa tartışmalarını da bu doğrultuda değerlendirebilir miyiz?
CEVAP: Mutlaka, yeni anayasanın amacı zaten Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarına 21. yüzyılda layık oldukları bir anayasayı armağan etmektir. Bunun için aslında çok geç kaldık. Mevcut anayasamız biliyorsunuz 1982 Anayasası'dır. Defalarca tadilattan geçmiş, değişiklikler, düzenlemeler yapılmış, insicamını, bütünlüğünü kaybetmiş bir anayasadır. Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşları, Türk milleti daha iyi bir anayasayı hak ediyor. Bunun için de aslında Mecliste uygun bir zemin var, siyasi partiler var, temsilciler var, milletin temsilcileri orada. Cumhurbaşkanımız da zaten "Bütün partilerin katılımıyla böyle bir anayasa yazma sürecini birlikte başlatalım." diye bir çağrı yaptı. Bu aslında çok önemli tarihi bir fırsattır. Umarım siyasi partiler ve onların dışında diğer bütün paydaşlar bu çağrıya olumlu cevap verirler.
Bir anayasayı sadece hukukçular ya da hukuk uzmanları yazmaz. Yazımını hukukçular yapar ama anayasanın ruhunu inşa eden milletin ortaya koyduğu iradedir, onun tarihidir, onun zaman ve mekan algısıdır, onun kendisini dünyada nasıl konumlandırmak istediğiyle ilgili zihninde sahip olduğu dünya görüşüdür. Bu manada anayasanın paydaşı herkestir, bireylerdir, STK'lerdir, üniversitelerdir, uzmanlardır, sıradan vatandaşlardır, siyasetçidir, iş adamıdır, medya mensuplarıdır vesaire. Bu süreci hep birlikte el birliğiyle sahiplendiğimiz zaman gerçekten Türkiye'ye, 21. yüzyıla yakışır bir anayasayı yazma imkanımız olur. Bunu yaptığımız zaman da darbeler, müdahaleler, postmodern veya başka tür müdahaleler, demokrasinin kesintiye uğraması, millet iradesinin askıya alınması, yok sayılması, sivil siyasetin itibarsızlaştırılması, kurumların aşınması gibi sorunları ortadan kaldırırız. Bunun yerine gerçekten demokratik, şeffaf, meşruiyeti olan, milletin iradesine, basiretine, hikmetine dayalı, bizim tarihimizi, coğrafyamızı, insanımızı, insanlık anlayışımızı yansıtan bir anayasayı yazabiliriz.
Bunun için önümüzde önemli bir fırsat var. Cumhurbaşkanımız da bu yönde çok güçlü bir çağrı yaptı ve bütün siyasete "gelin bunu birlikte yapalım" dedi. Bu kıymetli bir çağrıdır, bunun değerlendirilmesi gerekir ki biz gerçekten her yönüyle işleyen bir demokrasiyi, kurumlarıyla, kuruluşlarıyla, ilkeleriyle, tarihi perspektifiyle hep birlikte bunu yapabilelim. Bunu belki de özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra milletimizin sokak sokak, semt semt, şehir şehir ortaya koyduğu iradenin ve 251 şehidimizin hatırasına bir saygı olarak da yapmamız gerekiyor. Öyle bir anayasa yazalım ki öyle bir demokrasi inşa edelim ki bir daha bu tür acılar bu memlekette yaşanmasın.
1010
"O dram tamamen ortadan kalkmadı"
SORU: 28 Şubat da 12 Eylül ve 15 Temmuz gibi perde arkasında bazı uluslararası aktörlerin yer aldığı bir darbeydi. Bu döneme dair hala karanlıkta kalan noktalar var mı?
CEVAP: Dünyanın hiçbir yerinde darbeler sadece bir ülkenin kendi iç dinamikleriyle olmaz, mutlaka bunun uluslararası sisteme uzanan bir ayağı, bir kolu vardır. Kimisinde doğrudan müdahil olurlar bu yabancı aktörler, kimilerinde yol verirler, sessiz kalırlar, zemin hazırlarlar, çeşitli şekillerde bu süreçlerin içerisinde yer alırlar. Hele ki Türkiye gibi uluslararası sistem için vazgeçilmez olan bir ülke söz konusu olduğunda ister 60 darbesini esas alın ister 80 darbesini ve diğer darbe ve darbe girişimlerini, buralarda mutlaka uluslararası sistemin, aktörlerin de bir payı hep olmuştur.
28 Şubat süreciyle ilgili Mecliste bir komisyon kuruldu, bununla ilgili raporlar yazıldı. Meclis aslında bu konuda güzel çalışmalar da yaptı. Orada epey şey ortaya çıkartıldı. Yani o süreç nasıl oldu, meşhur 28 Şubat günü yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında ne kararlar alındı, bunun topluma, millete, ekonomiye, Türkiye'ye, demokrasimize etkileri ne oldu, bunun üzerine epey kapsamlı çalışmalar yapıldı. Ama 28 Şubat'la ilgili yeni bilgi ve belgeler elbette çıkabilir, yeni araştırmalar yapılırsa bu mümkün. Çünkü binlerce mağduru var bu sürecin ve o mağdurlar tabii ki haklarını aradılar, hala arayanlar var. O dram tamamen ortadan kalkmadı, o insanların yaşadığı travma bütünüyle tedavi edilmedi, ortadan kalkmadı. Ama asıl önemli olan, tarihi seyri içerisinde Türk demokrasisine bu tür müdahalelerin ve darbelerin yarattığı travmanın ürettiği maliyetin ne olduğunu bizim millet olarak çok iyi anlamamız, kavramamız ve hiçbir zaman unutmamamız gerekiyor.
Yani şimdi 24 yıl önce yaşanan bir hadise tabii genç nesil açısından çok eskilerde yaşanmış bir olay gibi görülebilir ama işte biz hayattaydık, öğrenciydik, biz hatırlıyoruz bunları. 80 darbesini hatırlayanlar var, elbette yaşayanlar var, hala hayatta olanlar... Şimdi bütün bunlara baktığınız zaman bu hadiselerin yeniden yaşanmaması için bireysel ve kolektif olarak ne yapmalıyız, ne tür tedbirler almalıyız, siyasal sistemimizi hangi ilkeler üzerine bina etmeliyiz ki bu tür boşluklar oluşmasın, bu tür suistimale, istismara, manipülasyona açık müdahaleler, ortamlar oluşmasın? Bunlar üzerinde kafa yormamız gerekiyor, hatırlamamız gerekiyor, unutmamamız gerekiyor ki bütün bunlardan bir ders çıkartalım.
"İrtica söylemlerinin hangi amaçlarla kullanıldığını defalarca gördük"
SORU: Milli Güvenlik Kurulu görüşme tutanakları yasaya göre açıklanamaz. Açıklanması için MGK’de bir karar alınması gerekiyor. 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu görüşme tutanaklarının bir gün açıklanması gündeme gelebilir mi?
CEVAP: Mecliste bununla ilgili kurulan komisyonda o zaman da bunlar konuşuldu, değerlendirildi. Zaten baktığınız zaman o MGK'de alınan kararların sonuçları, uygulaması, o günkü bildiri, baktığınız zaman zaten üç aşağı beş yukarı tabloyu net bir şekilde ortaya koyuyor. Yani orada Cumhuriyet değerleri üzerine vurgu yaparken adeta milleti yok sayan daha doğrusu Cumhuriyet değerlerini kendi sınıfsal çıkarları için, vesayet zihniyetlerini meşrulaştırmak için kullanmaları kendi başına zaten bir belge, her şeyi ortaya koyuyor. Dönem dönem Türkiye'de bu irtica söylemlerinin hangi amaçlarla kullanıldığını defalarca gördük. Vaktizamanında Türkiye'de belli bir grup, belli bir çevre kendi çıkarlarını garanti altına alma, kendi gündemlerini millete empoze etmek istediğinde bunu genellikle irtica söylemi üzerinden yapardı, yıllarca böyle oldu bu.
28 Şubat MGK bildirisini okuduğunuz zaman bunun en güçlü örneklerinden birini, en özet ifadelerinden birini görürsünüz zaten. Dolayısıyla o günkü toplantıda alınan kararlar değerlendirilebilir, bu MGK'nin vereceği bir karardır ama netice itibarıyla bunun sonuçlarına, o söylemin nasıl inşa edildiğine baktığınız zaman diğer darbe girişimleriyle benzer bir yapı arz ettiğini görüyoruz. Cumhuriyetin değerleri, Atatürk, ilke ve inkılaplar, demokrasi, insan hakları, laiklik gibi, sosyal devlet gibi kavramların aslında hangi amaçlarla kullanıldığını, bir darbeyi ve müdahaleyi meşrulaştırmak için nasıl seferber edildiğini göstermesi açısından çarpıcı bir metin. O gözle bir okumak lazım. Bir darbe söyleminin grameri nasıl inşa ediliyor, kelimeleri, terimleri, kavramları nasıl inşa ediliyor, nasıl kullanılıyor bunları anlamak için o metinleri, o tartışmaları tekrar tekrar bir gözden geçirmek lazım.
"Umarım tüm mağduriyetler hızlı bir şekilde telafi edilir"
SORU: 28 Şubat'a yönelik hukuki sürecin, tüm mağdurları tatmin eden bir boyutta tamamlandığını düşünüyor musunuz?
CEVAP: Değil, hala bu dönemde mağdur olup hakkını arayan kişiler var. Hatta geçenlerde yine bir hukuki dava sonuçlandı nihayet. Yaklaşık 14 yıl devam eden bir hukuki süreçten sonra bir dava sonuçlandı. Ama o dönemde yüzlerce hatta binlerce özelikle başörtülü öğrenci mağdur edildi. Bunları aileleriyle birlikte düşündüğünüz zaman bu insanların yaşadığı travmanın bir psikolojik, sosyolojik boyutu var, ekonomik boyutu var. Çünkü bu insanlar işlerinden oldular, okullarından oldular, bir kısmı eğitimlerini yarım bırakmak zorunda kaldı. İmkanı olanların bir kısmı yurt dışına gitmek zorunda kaldılar. Çok büyük travmalar yarattı. Hukuki olarak da haklarının iadesi noktasında pek çok davalar açıldı ama bazıları yıllar yıllar sürdü. Umarım ve ümit ederim ki artık bu mağduriyetler çok daha hızlı bir şekilde telafi edilir. Hala bu şekilde davası devam edenler var, biliyorum. Bunların davaları en kısa zamanda sonuçlandırılır ve hak ettikleri telafi imkanına da kavuşurlar.
Yeni anayasanın amacı
SORU: Daha önce bir değerlendirmenizde "Bin yıl sürecek denen 28 Şubat milletin iradesi ve basiretiyle tarihin çöplüğüne atıldı. Vesayetçi ve tepeden inmeci projeler çökmeye mahkumdur. Böyle utanç tablolarının bir daha yaşanmaması için hikmetle, azimle, el birliğiyle çalışmaya devam edeceğiz." ifadelerini kullanmıştınız. Yeni anayasa tartışmalarını da bu doğrultuda değerlendirebilir miyiz?
CEVAP: Mutlaka, yeni anayasanın amacı zaten Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarına 21. yüzyılda layık oldukları bir anayasayı armağan etmektir. Bunun için aslında çok geç kaldık. Mevcut anayasamız biliyorsunuz 1982 Anayasası'dır. Defalarca tadilattan geçmiş, değişiklikler, düzenlemeler yapılmış, insicamını, bütünlüğünü kaybetmiş bir anayasadır. Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşları, Türk milleti daha iyi bir anayasayı hak ediyor. Bunun için de aslında Mecliste uygun bir zemin var, siyasi partiler var, temsilciler var, milletin temsilcileri orada. Cumhurbaşkanımız da zaten "Bütün partilerin katılımıyla böyle bir anayasa yazma sürecini birlikte başlatalım." diye bir çağrı yaptı. Bu aslında çok önemli tarihi bir fırsattır. Umarım siyasi partiler ve onların dışında diğer bütün paydaşlar bu çağrıya olumlu cevap verirler.
Bir anayasayı sadece hukukçular ya da hukuk uzmanları yazmaz. Yazımını hukukçular yapar ama anayasanın ruhunu inşa eden milletin ortaya koyduğu iradedir, onun tarihidir, onun zaman ve mekan algısıdır, onun kendisini dünyada nasıl konumlandırmak istediğiyle ilgili zihninde sahip olduğu dünya görüşüdür. Bu manada anayasanın paydaşı herkestir, bireylerdir, STK'lerdir, üniversitelerdir, uzmanlardır, sıradan vatandaşlardır, siyasetçidir, iş adamıdır, medya mensuplarıdır vesaire. Bu süreci hep birlikte el birliğiyle sahiplendiğimiz zaman gerçekten Türkiye'ye, 21. yüzyıla yakışır bir anayasayı yazma imkanımız olur. Bunu yaptığımız zaman da darbeler, müdahaleler, postmodern veya başka tür müdahaleler, demokrasinin kesintiye uğraması, millet iradesinin askıya alınması, yok sayılması, sivil siyasetin itibarsızlaştırılması, kurumların aşınması gibi sorunları ortadan kaldırırız. Bunun yerine gerçekten demokratik, şeffaf, meşruiyeti olan, milletin iradesine, basiretine, hikmetine dayalı, bizim tarihimizi, coğrafyamızı, insanımızı, insanlık anlayışımızı yansıtan bir anayasayı yazabiliriz.
Bunun için önümüzde önemli bir fırsat var. Cumhurbaşkanımız da bu yönde çok güçlü bir çağrı yaptı ve bütün siyasete "gelin bunu birlikte yapalım" dedi. Bu kıymetli bir çağrıdır, bunun değerlendirilmesi gerekir ki biz gerçekten her yönüyle işleyen bir demokrasiyi, kurumlarıyla, kuruluşlarıyla, ilkeleriyle, tarihi perspektifiyle hep birlikte bunu yapabilelim. Bunu belki de özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra milletimizin sokak sokak, semt semt, şehir şehir ortaya koyduğu iradenin ve 251 şehidimizin hatırasına bir saygı olarak da yapmamız gerekiyor. Öyle bir anayasa yazalım ki öyle bir demokrasi inşa edelim ki bir daha bu tür acılar bu memlekette yaşanmasın.