Mustafa Kılınç
Kadına Şiddet
Toplumsal yara haline gelen kadına şiddet konusunda tüm kınamalara rağmen tüm eleştirilere rağmen ve cezai yaptırımlara rağmen şiddet ve cinayetler hız kesmeden devam ediyor. Acaba bütün bu kanamalar, bütün bu söylemler hiçbir işe yaramıyor mu? Niçin hala insanlar eşlerine, sevgililerine, arkadaşlarına ya da normal bir kadına hiç şüphe etmeden şiddet uygulama ya da hayatına son verme cüretkarlığını gösteriyor?
Toplumsal olarak bu konuya baktığımızda bu konunun aslında bireysellikten geçtiğini görüyoruz. Çünkü toplumu oluşturan bireylerdir. Eğer bizler bireyleri değiştirme gücüne sahip olur ve yeteri kadar bunu başarabilirsek o zaman şikâyet ettiğimiz eleştirdiğimiz ve ana haber bültenlerinde istemediğimiz kadın cinayetleri haberlerine veda etme şansına sahip olabiliriz. Oysaki bilgilendirme eğitim şiddeti karamsarlığı ve umutsuzluğu ortadan kaldırabilecek tek güçtür. Adeta kilit taşıdır. İşte Kadına Şiddet konusunda temel eğitim ve gelişim ailede başlamaktadır. Sevgili anneler ve babalar toplumsal cinsiyet farkı gözeterek erkek çocuklarına benim oğlum yapar, benim oğlum çok can yakacak, ne yaparsa haklıdır gibi toplumsal aşılama sağlayan ve erkeği sanki farklı bir bireymiş gibi yetiştiren ailelerin çocuklarına baktığımızda şiddet, öfke ve saldırganlık davranışının çok daha güçlü olduğunu görüyoruz. Bilmenizi isterim ki eğitimin adaletin ve kendine olan saygının aşılanmadığı çocuklar yetişkinlikte şiddet yanlısı olma eğilimine sahiptirler.
Toplumsal cinsiyet farkı gözetilmeksizin çocuklarımızın yetiştirilmesinde ve topluma kazandırılmasında yapılması gereken şey onlara sevgiyi, saygıyı ve karşıdaki bireyin sadece ve sadece insan olduğunu öğretmek temeldir. Kadına şiddet uygulayanlara baktığınızda tamamen özgüven yoksunu olanlar içlerindeki sıkışmışlık ve kıskançlığın çaresizliğin sonucu olarak başka bir yol bilmedikleri için bebekler gibi duygularını vurarak kırarak ve yok ederek göstermektir. Şiddet uygulayan her birey aslında aciz bir varlıktan öte değildir. Çünkü düşüncelerine, duygularına ve istekleri yerine gelmediğinde kendini yok sayan zavallı bireyler şiddet yanlısı olmaya meyillidir.
Şiddet beraberinde yokluğu getirir, yoksunluğu getirir. Eşinden ayrılmak isteyen bir bireyin eşi tarafından öldürülmesi, ortadan kaldırılması, çocuklarının gözü önünde dövülmesi acizlik göstergesi değil de nedir ki. Kıskanç çaresiz bir çare egosunu tatmin edemeyen gelişim ve değişime kapalı düşünme yoksunu bireyler sadece duygularının esiri olarak yokluğunu kanıtlamak için bu davranış kalıbını sergilemektedir.
Şiddet yanlılarının temel bilmesi gereken. Asıl sorunun kendileri olduğudur. Her şiddete başvurduğunuzda kendinize ve çevrenize şöyle bir bakın içinde bulunduğunuz toplumda kendinizi yetersiz ve değersiz hissettiğinizin farkında olun. Belki o zaman doğru yöntemin öldürmek, dövmek, kırmak değil. Uzlaşmak, değişmek, yaşama sıkı sıkıya bağlı olmak nasıl fark ya da yaratabilir mi düşünmekten geçtiğini anlayabilirsiniz. Emin olunuz ki bu son derece basit ve son derece kolay bir uygulama sadece kendi yönetiminizi elinize alın.
Bir zamanlar sevdiğiniz, aynı evi paylaştığınız, çocuklarınızın annesi olan kadına şiddet uygularken tek suçlu kadın mı? Peki ya sizin suçunuz? Siz bu konuda tamamen sütten çıkma ak kaşık mısınız? Şiddetin hiçbir türü kabul edilemez. Baskının ve tutuculuğun hiçbir türü kabul edilemez.
Eğer eşinizle, sevdiğinizle sorunlarınız varsa bunların çözüm yolu sizin gerçekte ondan ne istediğinizi söylemeniz. Bunların gerçekleşme ihtimali olmadığında ise ortaya çıkacak ve alınacak kararlara saygı duymanızdır. Çözüm yolu budur. Şiddetle çözüme giden her noktada her şiddet tepkisinde sonuçlar karanlık tablo vahimdir. Vahim tabloyu başta kendiniz olmak üzere toplumun diğer bireylerine gösterme, yansıtma, eşleştirme hakkına sahip değilsiniz. siz hiç tartışmada kazanan taraf gördünüz mü? Hayır. Çünkü tartışmada kazanan taraf yoktur. Herkes kendine göre haklıdır. peki o zaman soralım kendimize biz gerçekten haklı olmak mı istiyoruz yoksa mutlu olmak mı istiyoruz? Acaba çevrenizde ben haklıyım diye gezen ancak mutsuz insanlara tanıklık etmediniz mi? Haklı ve mutsuzsanız hiçbir anlamı yoktur. Önemli olan mutlu, huzurlu birlikte yaşayabilmek ya da birlikteliği medeni ve yasalar çerçevesinde sonuçlandırabilmektir.
Genelde şiddet uygula uygulayanların şiddet sonrasındaki tepkileri kıskançlık, ne yaptığımı bilmiyorum, hatırlamıyorum, pişmanım ya da pişman değilim gibi konulardır. Hele bir de yasaların öngördüğü kıskandım, namus konusu, işin içine girince sanılıyor ki tamamen şiddet uygulayan birey haklıdır. Oysaki kendine yeteri kadar güveni olmayan, özünde sadakatli olmayı hak ettiğine inanmayan bireyler kıskançlık zehri içinde boğulup hem kendilerini hem de başkalarını yaşamdan koparırlar.
21. yüzyıl Türkiye’sinde diliyorum ki, bundan sonra kadına şiddet konusunda alınması gereken önlemlerin başında eğitim, bilgilendirme, gerçekten farkında olma noktasında gereken çalışmalar yapılır çözüm burada gizlidir. Bunu yapmadığımız sürece isimler değişecek, şehirler değişecek, yaşlar değişecek ve kadına şiddet terörü olmaya devam edecektir. Artık bu tür haberleri, bu tür deneyimleri bireylerimizin yaşamasını istemiyorsak, eğitmeli, fark yaratmalı, bilgilendirmeli ve bunu en önemli önceliğiniz haline getirmeliyiz. Farkındalık olmadığı sürece tüm yasal yaptırım cezalarının toplumsal açıdan bir sonuç vermeyeceği açıktır. Toplumsal açıdan çözüm vermek ve sonuç vermek istiyorsak o zaman bireysel eğitimler ailede başlayarak, eğitim - öğretim noktasında iç dünyasında, kurumlarda özenle ve ciddiyetle verilmesi gereken noktadır. Şiddetin eğitim - öğretim standardı maalesef yoktur. Çünkü üniversite mezunu ile okuma yazma bilmeyen bireylerin bile şiddete başvurduğu açıkça görülmektedir. Sadece yöntemleri farklı olmaktadır. Hangi yöntem ve tipte olursa olsun şiddete son vermek için yapılması gereken şey eğitim bilgilendirme ve gerçekten bunu duygusal boyutta değişime taşımak zorundayız. Evet.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.